Nisan ayında karara bağlanan 28 Şubat davasında ağırlaştırılmış müebbete mahkûm olan 21 darbeci, ilerlemiş yaşları gözetilerek serbest bırakıldı. Cuntanın mağdur ettiği, gözüyaşlı yüzbinlerce kişinin hakkı ise mahşere kaldı. Beş yıl süren 28 Şubat davasının gerekçeli kararında, darbecilerin başta İhlas Holding olmak üzere, muhafazakârların üstüne nasıl çöktüğü tek tek anlatıldı.
Üç bin 833 sayfadan oluşan kararda, darbecilerin ve onlara yardım edenlerin ‘bin yıl sürecek’ dedikleri baskı sürecinde işledikleri suçlar, niyetleri ve bağlantıları ortaya döküldü.
Mahkeme kayıtlarına göre İhlas’ı, “engellenmesi gereken şirketler” listesinin başına koyan darbeciler “TGRT gibi görsel ve işitsel basının çok yakından takip edilmesi, tekzip, yalanlama, yargıya başvurma gibi önlemlerin alınması” gerektiği talimatını verdi.
AMBARGO İLE YOK EDİN
Eylül 1997 tarihli, 89 sayfadan oluşan “gizli” ibareli belgede yer alan şu satırlar dönemin generallerinin “irticaya karşı alınması gereken tedbirler” bahanesiyle dindarlara nasıl hayat hakkı tanımadığını gösterdi: “Siyasi İslam’a maddi destek sağladığı iddia edilen Kombassan, İhlas, Yimpaş gibi şirketler yakın takibe alınmalı. Büyük şirketler yanında, siyasi İslama maddi destek sağlayan, küçük şirket ve işadamları tek tek saptanıp gereği yapılmalıdır. …ambargo uygulanarak etkisiz hâle getirilmelidir.”
YALAN VE İFTİRA ATIN
Büyük harflerle “Medya mutlaka organize edilmeli ve kullanılmalıdır” denilen tutunaklarda “İslamî hareketin liderleri hakkında dezenformasyon uygulanmalıdır. Gerektiğinde baskı, zorlama, sindirme, pasifizasyon, yalan, iftira, inkar (Hakaret ve küfür hariç) gibi yöntemlerlle mücadele etmeliyiz. Mücadele savunmadan çok taarruz şeklinde olmalı, karşı taraf savunmada bırakılmalıdır. RP (Refah Partisi) kendisini devamlı savunma yapmak durumunda hissetmeli ve bırakılmalıdır” sözleriyle, her yolun denenmesi gerektiği sıralandı.
İMAM HATİPLER BATAKLIK
Batı Çalışma Grubu’nu oluşturanlar hedeflerini şöyle anlattı: “Esas amaç, sivrisinekleri yoketmek değil, bataklığı kurutmak olmalıdır. Bataklık ise imam hatip okulları ve kuran kurslarıdır. TSK ve MGK geri planda kalarak, organize etme, takip etme, baskı yapma, zorlama ve ısrarcı olma şeklideki tavırlarına devam etmelidir. Daha çok siyasi İslamın halkı nasıl kandırdığı, nasıl yalan söyledikleri, ırz düşmanlıkları, hırsızlıkları ve anayasal çizgiyi nasıl zorladıkları gibi motifler ön plana çıkarılmalıdır. Siyasi İslam PKK kadar tehlikeli olduğundan, onunla mücadele yöntemleri de PKK yöntemlerine benzer olmalıdır.”
‘YÖNTEM’İ DE BULMUŞLAR
Generaller, muhafazakarları yıldırmak için TRT’de Ertürk Yöntem’in hazırlayıp sunduğu ve PKK ile mücadelenin anlatıldığı “Anadolu’dan Görünüm” tarzında programlar yapılmasını istedi.
Gerekçeli kararda yer alan belgede darbecilerin “İhlas, Ülker, Yimpaş ve Beğendik gibi holding ve finans kuruluşlarının takip edilmesi, bunların askerî ihalelere girmemesi, askerlere alışveriş yaptırılmaması” gibi isteklerde bulunduğu ortaya çıktı. Darbeciler dediklerini yaptı. Kombassan ve Yimpaş batırıldı. İhlas Finans’a el kondu, FETÖ şirketlerinin yolu açıldı. İhlas Holding bütün engellemelere rağmen yoluna devam etti.
İHRAÇ EDİLMELERİ BİLE ONLARA YETMEDİ
YAŞ kararlarıyla TSK’dan atılan vatansever askerlere en çok İhlas Holding sahip çıktı. Bu durumu not eden darbeciler, Refah Partili belediyelerin yaptığı toplu sünneti fişlerken “Törene TGRT’deki sanatçılar katıldı” diye rapor tuttu.
Hükûmeti devirmek için BÇG’yi kurdular
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 28 Şubatla ilgili gerekçeli kararında, Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) 54. hükûmeti düşürmek amacıyla faaliyet yürüttüğü ifade edildi. Kararda “Dava konusu olayda, hükûmeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş oldukları anlaşılmaktadır. Sanıklardan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in 54. hükûmetin düşürülmesine yönelik tüm faaliyetlerden bilgileri olduğuna, suça iştirakleri konusunda mahkeme tam bir vicdani kanaate varmıştır’’denildi.
FİŞLEMELER YAPTILAR
Mahkemenin tespitine göre, BÇG’nin anayasa ve kanunda teşkilatlanmasının yoktu ve hükûmetin bilgisi dışında kurulmuştu. Son toplantısını 54. Cumhuriyet Hükûmeti’nin 18 Haziran 1997’de istifa ettirilmesinden önce 16 Haziran 1997’de “Batı Çalışma Grubu Toplantısı” adı altında yaptı. Bu tarihten sonra toplantının adı “İç Güvenlik Toplantısı” diye değiştirildi. Yazışmalardaki ve mesaj formundaki gizlilik derecesi “gizli”den “hizmete özel” derecesine düşürüldü. BÇG ile algı operasyonu yapan generaller, siyasi partilere, milletvekillerine ve meclise anayasal ve yasal görevleri olmamasına rağmen baskı uyguladı. İllegal fişlemeler yapan cunta, psikolojik harekâtta basını kullandı. Hükûmete karşı mitingler düzenletti. Refah Partili siyasetçiler hakkında olumsuz haber yaptırdı. Hain görev, hükûmetin istifasına kadar sürdü.
Sanal irtica haberleriyle gündemi belirlediler
Türkiye’nin geleceğini çalan 28 Şubat postmodern darbenin en önemli ayaklarından birini cunta medyası oluşturdu. Askerler, yargı önüne çıktı. Ancak darbeye çanak tutan medyadan hesap sorulmadı.
28 Şubat davasının gerekçeli kararında medya kuruluşlarının, bazı siyasetçilerin, beşli çete de denilen sivil toplum kuruluşlarının darbede aktif olduğu vurgulandı.
Gerekçede yer alan detaylar özetle şöyle: Meslek ilkelerini askıya alarak 28 Şubat darbesinin gerçekleştirilmesine sınırsız lojistik destek veren, çok sayıda görüntülü, sesli, yazılı, medya kuruluşu ve medya mensubu, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının taleplerine ve talimatlarına uygun haberler üretti. Gerçek olmayan haberler yayınladılar, gerçek olan haberleri gizlediler, sanal irtica haberleriyle gündem oluşturmaya çalıştılar.
28 Şubat darbesinin gerçekleşmesinde, dönemin Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Sabah Gazetesi Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, Yazı İşleri Müdürü Erdal Şafak, Milliyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Derya Sazak başta olmak üzere çok sayıda gazeteci ile radyo ve te- levizyon program yapımcıları çok önemli bir rol oynadı. Eğer medya desteği olmasaydı, 28 Şubat darbesi gerçekleşmezdi. Bu darbe sürecinde, komutanların talimatıyla manşetler atanlar, haberler yapanlar, anayasayı ilga ve hükûmeti düşürme suçlarının şerikleridir (ortaklarıdır).
15 Temmuz ile 28 Şubat aynı
28 Şubat davasının gerekçeli kararında, yargının o dönem görevini yerine getirmediğine atıf yapıldı. Kararda “Eğer yargı, görevini yerine getirebilseydi, 28 Şubat darbesini planlayanlar, planlarını uygulamaya koyamaz, 28 Şubat darbesi de başarılı olamazdı. 28 Şubat darbesini gerçekleştirenler, yargıyı teslim aldığı için, yargı mensuplarının çoğu, darbecilerin taleplerine uymak zorunda kalmışlardır. Darbecilere açıkça destek veren yargı mensupları, bu suça iştirak sebebiyle sorumludur” denildi. Mahkeme, 15 Temmuz darbe girişimiyle ile 28 Şubat’ın birbirine çok benzediğine, ikisinde de darbecilere ordu, emniyet, yargı, medya, sermaye, sivil toplum ve üniversite desteğinin verildiğine işaret etti. Kararda özetle “15 Temmuz darbe teşebbüsünden iki buçuk yıl önceden FETÖ ile mücadelenin başlaması ve büyük bir ivme kazanması, kamu kurumları içinde örgütlenen cunta yapılanması aleyhine yüzlerce kamu davası açılmış olması sebebiyle kalkışma başarılı olamamıştır” denildi.