Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidardan devirmek üzere Batılı güçlerin içerideki hainleri kullanarak planlanmış olduğu 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. On binlerce hain darbeci ve iş birlikçiyi hapse yollayan temizlik operasyonları sürüyor.
Türkiye’nin nasıl bir dönüşüm geçirdiğini içeride belki çok fark etmiyoruz. Fakat Fırat Kalkanı operasyonu ile Orta Doğu’daki yansımalarını iliklerimize kadar hissediyoruz.
Türkiye’nin Suriye’deki planları ne? Rusya ve ABD ile ilişkiler nasıl gelişti? AB ve ABD’nin terör listesinde yer alan PKK bugün nasıl müttefiki konumuna geldi? Bu soruların cevaplarını aradık.
Fırat Kalkanı operasyonu Cerablus-El-Bab ve Er-Rai üçgeninde beklemeye alınırken dikkatlerimiz Rakka’da. Dünya bölgede olan bitenleri PKK kaynakları üzerinden takip ediyor. Oysa Rakka’da inanılmaz bir tiyatro oyunu sergileniyor. 138 km sınırımızın olduğu İdlib’in 120 km’lik sınır hattı hiç beklenmedik bir şekilde El-Kaide bağlantılı grupların eline geçti. Hem de bir gecede...
Güvenlik kaynakları ve sahadaki birimler oldukça şaşkın. Gelinen durumu ‘beklenmedik’ olarak değerlendiriyorlar. Ancak her şartta bölgedeki hareketliliğe karşı koyacak pozisyonlarını koruyorlar.
400 DEAŞ’LI 2 BİN 500’E ÇIKTI
Cerablus, Dabık, Er-Rai derken El-Bab dünyanın en kanlı terör örgütü DEAŞ’tan Fırat Kalkanı operasyonuyla alındı. ABD ve DEAŞ ile mücadele koalisyonu üyesi ülkeler, harekât başlamadan önce Türkiye’ye destek sözü verdi. Ancak daha sonra bir anda bırakın deteği oerasyonun karşısında durdular. Hatta el altından DEAŞ’ı desteklediler.
Sahadaki kaynaklarımız El Bab’daki oyunu şöyle anlattı: “El-Bab’a 400 DEAŞ’lı terörist vardı. Bir anda sayı 2 bin 500 aştı. El-Bab, terörist dolup taştı. Bu DEAŞ’ın geçişine yol verildiği anlamına geliyordu. Karada DEAŞ ile mücadele ederken bir taraftan da askerimiz havadan hedef haline getirildi. Örgüte inanılmaz askeri lojistik sağlandı.”
Operasyonda yer almış bir komutanımız “Operasyonun son 20 gününde ellerimi havaya kaldırdım ve ‘Ey Allahım benim canımı al ama senin sancaktarlığını yapan bu orduya burada yedi düvele karşı yenik düşürme’ dedim” diyerek bölgedeki mücadele ruhunu özetliyor. Bu sözler FETÖ ve darbe sonrası yaşadıklarımızın ardından tartışma konusu yaptığımız ordumuzun, nelerle karşı karşıya kaldığını ortaya koyuyor.
ALGI OPERASYONLARI
Bir yanda içerideki FETÖ’cülerle mücadele eden Türkiye diğer yan da PKK ve DEAŞ’e karşı Suriye’de Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlattı ve başarısını yedi düvele gösterdi. Ülke, Terörizmle Mücadele Küresel Forumu (TMKF) da dahil olmak üzere teröre karşı kurulan uluslararası forumlara etkin bir şekilde katılım sağlamaya devam etti. Ancak ABD merkezli algı operasyonları aralıksız sürdü Dün “Türkiye DEAŞ’tan petrol alıyor” yalanı ortaya atıldı. Ve MİT tırları... 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası ülkemizde ardı ardına patlayan bombalar... Ankara, kesin olarak ‘terör örgütü’ yani ‘düşman’ gördüğü Türkiye’deki DEAŞ ağlarına ocak ayının başından bu yana çok şükür göz açtırmıyor. Yılbaşından bu yana DEAŞ’ın Türkiye’ye sızmış olan unsurlarına yönelik yoğun operasyonlar yapılıyor/devam ediyor.
Şimdi oyunun bir başka versiyonu sergileniyor. DEAŞ’ı ABD’nin Orta Doğu’da Irak ve Suriye topraklarını yeniden şekillendirmek üzere kurdurduğu ortaya çıktı. İkinci adım PKK için kurulmak istenen terör hattı idi. Son gelişmeler planın ikinci safhasına geçildiğini gösteriyor. Nitekim ABD, PKK’nın Rakka operasyonunda kullanacağı lojistik kapasitesin 16 katından çok daha fazla yığınak yaptı. ABD bir yandan tiyatronun teknik sahnesini hazırlarken ve buna 2 milyar 800 milyon dolar harcarken sürecin algı ve psikolojik baskı aparatlarını da devreye sokuyor. Bu tablo, ABD’nin gelecekle ilgili PKK planlarının Rakka ile sınırlı olmayacağını ortaya koyuyor.
ABD’nin DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün, İdlib’deki terör örgütlerinin mevcudiyetiyle Türkiye’yi ilişkilendiren değerlendirmeleri tam da bu noktada çok önemli. Zira McGurk PKK’yı siyasallaştırma projesinin akıl hocası durumunda. Obama döneminde 3 defa direkten dönen McGurk, şimdilerde müthiş bir medya ve kamuoyu baskısı altında kalan ABD Başkanı Trump’ın iç siyasette başarı hikâyesi olarak kendi halkına pazarlamak istediği hikâyenin bir sahadaki aktörü konumunda. Ama aynı zamanda ABD’nin Orta Doğu’daki planlarının algı mesajlarını şekillendiren “esas oğlanı”...
AMAÇ İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ
Gelelim McGurk’ün açıklamasının arkasındaki gerçeğe. ABD’nin açık niyetinin, Ürdün’den Türkiye sınırına uzanan, İsrail’in güvenliğini esas alan ve başta İran olmak üzere bölgede her geçen gün sayısı artan Şii silahlı güçlerin Akdeniz’e geçişini engellemek üzere bir koridor oluşturmaya çalışmak ortada. DEAŞ üzerinden bölgeyi şekillendirip son rötuşları PKK ve El Kaide üzerinden vermeye çalışan da ABD, Ürdün sınırına Rakka’dan kaçan Irak ve Suriye kökenli yerli unsurlarının üzerindeki DEAŞ kıyafetini çıkarıp El-Kaide elbise giydirerek sınır hatlarına sokan da...
DEAŞ’LILAR ARTIK EL-KAİDELİ
Fırat Kalkanı operasyonun başladığı günlerde ÖSO içindeki bazı grupları ‘ayartıp’ kendisine çeken ABD, şimdilerde Ürdün sınırına kaçan DEAŞ teröristlerini bölgeden İsrail’e geçişlerini engellemek için, bir gecede El Kaide teröristi yaptığı unsurları İdlib’e taşıdı. Irak ve Suriye sınır hattındaki 7 Sünni Arap aşireti ve Ürdün merkezli 2 Arap aşiretlerin desteği ile yerel DEAŞ unsurları el Kaide unsurlarına dönüştürülüyor. Bölgede yerel kaynaklar, Rakka’dan kaçan 15 bin DEAŞ mensubu ile 2 bin 300’ün teröristin El Kaide’ye kaydırıldığı belirtiliyor. Buradaki temel amaç öncelikle İdlib’te El Kaide teröristlerinin bir kontrol alanı oluşturması, ardından Rusya’nın ikna edilip çatışmasızlık alanı ilan edilmesi ve Rusya ile Türkiye’nin girmesi planlanan İdlib’de Türkiye’nin dışarıda bırakılması. Sonrasında İdlib’i PKK’nın kontrolüne alıp ardından Tel Rıfat hattından yani Fırat Kalkanı operasyon alanının güneyinden Menbiç ve İdlib-Afrin hattını birleştirmek.
TÜRKİYE’YE ÖRTÜLÜ SAVAŞ
PKK’nın bu kadar silahlandırılmasının nedeni ise TSK’nın muhtemel müdahalesi karşında örgütü savaştırmak... ABD’nin gerçek niyeti bu kadar net. ABD’nin bir başka planı ise Türkiye’nin yapmayı planladığı ve diplomatik anlamda mesafe kat edilen Afrin operasyonunda önünü kesmek. Zira kaynaklarımız muhtemel bir operasyon durumunda Tel Rifat bölgesinde ABD eli ile PKK/YPG’nin hakimiyetinin kurulmasının arzulandığını belirtiyor.
Sahadaki silahlı muhaliflerin asıl hedefi, kendilerini boyunduruk altına sokmamak. Muhalifler, Esad yönetiminin kendilerini kullanarak DEAŞ ve Tahrir eş-Şam örgütlerini yok ettikten sonra kendilerini sırtlarından vurmasını arzu etmiyor. Tahrir eş-Şam’a karşı verilen mücadele, muhalifler için oldukça zor geçiyor. Zira teröristler, bazı cepheleri ve mahalleleri kontrol altında tutuyor. Muhalefet, terör örgütüne karşı beraber verilecek olan mücadelede, Esad yönetimi tarafından aldatılmayacağı konusunda emin olmak zorunda. Doğal olarak muhalifler, Rusya’nın bu konuda kendilerine bazı şartlar sunabileceğini ve terör gruplarına karşı Suriye ordusu ile mücadele ederken destek verebileceğini düşünüyor. Ancak Rusya’dan da henüz bu noktada bir ışık gelmiş değil. Yani söz konusu PKK olunca kimseden istediğimiz destek gelmiyor. Hâlihazırda Türkiye ile birlikte hareket eden ÖSO birimlerinin çoğu İdlib’den çekilmiş durumda.
MUSUL KONUSUNDA DİKKATLİ OLUNMALI
Musul’un yeniden yapılandırma sürecine dair Ankara’nın dikkatli olduğunu söyleyelim. Güvenlik birimlerimiz kuzey ve doğu Musul’u Başika üssünden dikkatle takip ediyor. Zira Başika üssünün ilk kurulduğu dönemde küçük gruplar hâlinde eğitildiğini ancak hâlihazırda tamamı Musullu olan Arap, Kürt Türkmen ve Ezidilerden oluşan bir tümenin hazır olduğunu belirtiyorlar. Güvenlik birimlerimiz için asıl önemli olan önümüzdeki günlerde yapılacak olan Telafer operasyonu. Zira Şii ve Sünni Türkmen kardeşlerimizin birbirine düşmemesi ve mezhep eksenli hareket eden ülkelerin kontrolüne geçmemeleri için olağanüstü çaba sarf ediliyor.