Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan “Neler Oluyor?” programına konuk oldu. Referandum süreci ve bakanlık çalışmaları hakkında konuşan Arslan, önemli açıklamalarda bulundu.
Anayasa referandumunun 9 veya 16 Nisan 2017 tarihlerinde gerçekleşeceği bilgisini veren Arslan, “Sayın Cumhurbaşkanımızın onaylaması ve Resmi Gazetede yayımlaması süreciyle birlikte, devamında da 60 günlük ihtiyacı düşündüğümüzde 2 Nisan tarihi devre dışı kaldı. Cumhurbaşkanımız önümüzdeki haftanın ilk yarısında onaylayıp, yayımlanırsa 9 Nisan olacak, değilse de 16’sı olacak. Partimiz başından beri 316 milletvekiliyle bu teklifin arkasında durdu. Cumhurbaşkanımız kendisini ilgilendiren açılardan sahada olacak. Benin kanaatim yüksek oranda ‘Evet’ çıkacak. 7 Haziran süreçleri dahil, geçmişte hükümet etmiş tecrübeli geçmiş kanaat önderleri Türkiye’ye has bir başkanlık sisteminin olmazsa olmaz olduğunu, Cumhurbaşkanı ve hükümet arasındaki ahenksizliğin ülkede ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu gördüler. Bütün partilerin anayasanın değişmesi için vatandaşa sözleri var. İnsanlar taahhütlerinin bir kısmının arkasında durmadılar, biz taahhütlerimizin arkasında duruyoruz ve bunu vatandaşa götürüyoruz. Önemli olan yasama ve yürütmeyi birbirinden ayırmak. 1982 anayasası cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler verdi. Başkanlıkta bu yetkiler yok. Cumhurbaşkanı yetkilerini kullanınca eğer Başbakan ve hükümetle de bir uyumluluk yoksa bu ülkenin nereye gideceğini biz kitap fırlatmalarla gördük” diye konuştu.
“Rejim değil, hükümet etme tarzı değişecek”
“Anayasa değişikliği ile rejim değişikliği olacak” söylemlerinin gerçeği yansıtmadığının altını çizen Arslan, “Rejimin değişmediğini çok net bir şekilde söylüyoruz. 1923’te rejimin adı çok net bir şekilde konulmuş, demokratik hukuk devleti ve cumhuriyet rejimi. Bununla ilgili dün de kimsenin bir problemi yoktu, bugün de yok, yarın da olmayacak. Zaten anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili hiçbir değişiklik olmayacağını Sayın Başbakanımız da grubumuzu temsil edenler de söyledi. Sadece birileri eksik anladığından ya da öyle söylemek işlerine geldiğinden ‘rejim değişiyor’ diyorlar. Rejim değil, hükümet etme tarzının değişeceği bir vaka. Eğer ‘Tek adamlık’ diye düşünüyorsanız, bugünkü Cumhurbaşkanı, aldığı yetkilerle tek adamdır. Başkan, yardımcıları, hükümet olacak ve onun hesap sorma yöntemleri belli. Yüce Divan’a gitmesi için Meclis’in yüze 75’i karar vermesi gerekirken şimdi yüzde 66” şeklinde konuştu.
“Kimsenin tek adamlık diye bir derdi yok”
Cumhurbaşkanlığı sisteminde cumhurbaşkanının Meclis’i feshetme yetkisinin söz konusu olmadığını söyleyen Arslan, “Fesih diye bir şey söz konusu değil. İster Meclis, ister Cumhurbaşkanı feshetsin ikisi de seçime gidiyor. Millete gitme kararıdır bu. Rahmetli Özal bunu çok dillendirdi. Demirel, gerek iktidardayken, gerek görev bittikten sonra çok net bir şekilde dillendirdi.Sayın Cumhurbaşkanımız da başbakanlığında, hatta belediye başkanlığında bunu net bir şekilde söyledi. Kimsenin tek adamlık diye bir derdi yok. Bürokratik oligarşiden kurtulmamız lazım. Eğer yürütmeyseniz, yürütmenin sorumluluğunu yapmanız lazım” dedi.
“CHP, vesayet sistemiyle birlikte hükümet etme organlarına karıştığı için, o mecra elinden gidecek diye korkuyor”
Arslan, terör örgütlerinin cumhurbaşkanlığı sistemine niye karşı çıktığı yönündeki bir soru üzerine, şu cevabı verdi: “Biz bakanlığın işlerini konuştuğumuzda birilerinin bu işe niye karşı çıktığını ortaya koyacağız. Ülke güçlendikçe, istikrarlı bir yapı kuruldukça, ülke vatandaşının bekası için hangi yol uygunsa ona göre davranacak. Biz başkanlık sistemiyle yürütme, yasama ve yargıyı birbirinden ayırıp çok daha güçlü bir şekilde geliştiğimizde o vesayet odakları istedikleri ortamı bulamayacak. PKK’sı da FETÖ’sü de DEAŞ’ı da DHKP-C’si de çok daha sağlıklı bir Türkiye bugünden daha fazla terörün başını ezer hale gelecek. CHP’de alışmış bir vesayet sistemine, Başbakanımızın söylediği gibi ‘Vesayet rejimi ortadan kalkacak’ cumhuriyet rejimi değişmiyor. CHP de vesayet sistemiyle birlikte bir şekilde hükümette olmasa dahi hükümet etme organlarına karışmaya alıştığı için o mecra elinden gidecek diye korkuyor.”
“Kabine değişikliği söz konusu değil”
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım arasında gerçekleştirilen görüşme hakkında konuşan Arslan, kabine değişikliği iddialarını kesin bir dille yalanladı. Arslan, “Geçmişte haftada bir gün Cumhurbaşkanı ve başbakan bir araya gelirdi. Allah’a şükür, Başbakanımız, bakanlarımız, hükümetin içindeki arkadaşlarımız bazen günde iki kere Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşüyorlar. Bugün de ülkemizin geleceğini nasıl daha iyi şekillendiririz, coğrafyamızda nasıl daha fazla huzur buluruz, terör örgütleriyle nasıl daha iyi mücadele ederiz gibi konularda gerçekleşen bir toplantı bu da. Her zaman mümkündür kabine değişikliği. Şu ortamda böyle bir şey söz konusu değildir. Velev ki bir arkadaş, ‘Ben yoruldum’ der, olabilir. Onun dışında böyle bir beklenti oluşturmak Türkiye’ye de 65’inci hükümete de haksızlık olur” diye konuştu.
“15 Temmuzdan itibaren her yerde hassas bir çalışmamız var”
Arslan, terör eylemlerinin önüne geçmek adına havaalanlarında çalışan yabancı uyruklu personeller üzerinde çalışma yapılıp yapılmadığı yönündeki bir soru üzerine, “Kendi evlatlarımız dahi terör örgütüne kanıp hainlik yapabiliyorsa herkes yapabilir. Yaptılar ki 15 Temmuz’da. 15 Temmuz sonrasında gösterdi ki her alanda her çalışanla ilgili çok daha hassas olmamız gerekiyor. 15 Temmuzdan itibaren böyle bir çalışmamız var. Sadece Özbek asılı bir terörist açısından değil, genel olarak 7, 8 aydan beridir çok daha hassasız bu konuda. Bu hassasiyet tüm kurumlarda var. Herkes için geçerli bu, sadece pilotlar için değil. Böyle bir tespit olursa gereği yapılır” cevabını verdi.
İhalesi yapılan 1915 Çanakkale Köprüsü hakkında bilgi veren Arslan, “1915 Çanakkale köprüsü bulunduğu yer itibariyle, Anadolu ve Trakya’yı birbirine bağlaması ve Avrupa’dan gelen yük hareketinin kesintisiz bir şekilde Ege’ye, Batı Akdeniz’e indirecek olması sebebiyle başlı başına önemli. Ekonomik olarak saldırının olduğu bir ortamda böyle bir projeyi gerçekleştirmiş olmak ve bu kadar ilgiyle teklif almak bizi memnun ediyor. Sadece köprüyü yapmıyoruz, 101 kilometre de otoyol var. Malkara’ya kadar otoyolu içeriyor. Tarihi yarımadaya zarar vermemesi ve ecdadın kan döktüğü yerin tarihi dokusuna zarar vermemesi adına Lapseki ile Gelibolu arasında olacak sonra da Lapseki’den Gelibolu’ya kadar yol olacak” ifadelerini kaydetti.
“Hedefimiz Marmara Denizi’nin etrafında bir ring oluşturmak”
Çanakkale Boğazı üzerine yapılan köprü ile Marmara Denizi etrafında bir ring alanının meydana geleceğini ifade eden Arslan, “Osmangazi Köprüsü’nü yaptık, körfezi dolaşmadan İstanbul’dan Bursa’ya, Yalova’ya geçebilir hale geldik. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü yaparak Avrupa-Asya trafiğini şehir merkezinin dışına çıkarmış olduk. Ancak hedefimiz Marmara Denizi’nin etrafında bir ring oluşturmaktı. Çanakkale Köprüsü’yle bu tamamlanacak. Hedefimiz 18 Mart’ta temelini atmak” açıklamalarında bulundu.
“Seçim dönemine denk gelecek diye projelerimizi durdurma şansımız yok”
1915 Çanakkale Köprüsü’nün Çanakkale’nin tarihi dokusuna zarar vereceği iddialarına cevap veren Arslan, şu değerlendirmede bulundu: “Biz her projeyi tasarlarken, ‘zararı nedir, bunu nasıl kaldırırız ama asıl faydası nedir’ diye düşünürüz. 1915 Çanakkale Köprüsü’nün yapılması gerektiğini Sayın Cumhurbaşkanımız başbakanken, Sayın Başbakanımız da bakanken 8, 10 kez deklare etti. Çünkü 2023 hedefleri o günlerde ortaya kondu, o hedefler doğrultusunda yürüyoruz. Çevreciliğiyle, insanımızın hayatını kolaylaştırmasıyla, bölgede oluşturacağı katma değerle yapılması gereken bir işti. Yapılmasın diyenler, bir argüman ortaya koyuyorsa bizimle paylaşsınlar, haklılık payları varsa vazgeçelim. Aynı şey önce de oldu, bunda da olacak. Seçim dönemine denk geldiği için eleştiriler vardı. Kusura bakmayın seçim dönemine denk gelecek diye bizim projelerimizi durdurma şansımız da halimiz de yok.”
“Kanal İstanbul ile birlikte Karadeniz ve Marmara’da liman oluşturma çalışması var”
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Çılgın proje” olarak duyurulan Kanal İstanbul projesi ile Marmara Denizi üzerinde yapay adacıklar yapacaklarını kaydeden Arslan, “Boyutu ile gerçekten çılgın bir proje. Süveş, Panama var ama bunun yerine getireceği fonksiyon çok daha farklı. İstanbul boyutu ile çok büyük riskleri taşıyor. Özellikle petrol taşımacılında bu trafiği İstanbul’un içinden almak çok önemli. İstanbul için değer, İstanbul’un tarihi dokusunu korumanın parasal bir değeri yok. Mali boyutu çok daha büyük olan bu projeyi farklı bir şeklide yapabilir miyiz diye düşündük. Kanal İstanbul ile birlikte Karadeniz ve Marmara’da liman oluşturma çalışması var. Bunun dışında yapay adalar yapabilme şansı yakaladık. Ona malzeme bulmanız zor. Bizde hazır çıkan bir malzeme var. Bu sene içinde fiilen başlamak istiyoruz ama kılı kırk yarıyoruz. Bu büyükteki bir projede hata yapınca geri dönme şansınız yok. Son aşamaya geldik ama kamu oyula paylaşmak şu durumda doğru değil. Marmara’da uygun olur, Karadeniz’de yapay liman olur. Marmara Denizi’nin zeminine ve ekolojisine zarar vermeyecek şekilde olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Arslan, üçüncü havalimanı inşaatında gelinen son noktayı değerlendirdiği konuşmasında, şu ifadelere yer verdi: “Üçüncü Havalimanı’nı kömür ocaklarının bulunduğu bataklıkları doldurarak yapıyoruz ve etrafta çok ciddi bir yeşillendirme çalışması yapıyoruz. İnşaat olarak yüzde 42 seviyesindeyiz. Şuan 23 bin kişi 24 saat çalışıyor. İlkbahardan itibaren bu sayı 30 bine çıkacak. İlk pisti şuan bitti. Terminal ortaya çıkmaya başladı. Ülkemizde AK Parti hükümetleri ile birlikte yılda 35 milyon içeride ve dışarıda yolcu uçuyordu. Bu 185 milyona çıktı. 26 havalimanı 55’e çıktı. Sadece üçüncü havalimanında 200 milyon yolcu uçurmayı hedefliyoruz. Yaptığınız her havalimanı, he bölünmüş yol, her demir yolu, her deniz limanı coğrafyamız etrafındaki ülkelerin bize bağımlılığını arttırıyor. Ticari bağımlılık silah kadar önemli. Dünyadaki ticareti yönetenler ve pastanın büyük paydaşı olanlar ‘Eyvah pastanın bir dilimi Türkiye’ye gidiyor’ diyip bunun yolunu kesmeye çalışıyor. Bunun yolu da ticaretin olmazsa olmazı ulaştırma projelerini durdurmaya çalıştılar. Onun için üçüncü havalimanını istemediler. 2012’yi dikkate aldığınızda sadece havacılık alanında oluşturduğumuz katma değer 22 milyar dolar. Biz 2025’te sadece bu havalimanından 25 milyar dolarlık bir katma değer oluşturacağız. Biz 2020’lerde yaklaşık 200 bin kişi çalıştırır olacağız. 2018’in ilk yarısında ilk etabı olan 90 milyon yolcuya hizmete eden kısmı açacağız. Sonra yolcu artış trendine göre 200 milyona giden kısmı açacağız.”
“Siber olaylara müdahale edecek tecrübeli bir ekibimiz olacak”
Devlet kurumlarına gerçekleştirilen siber saldırıların önüne geçmek adına bir ekip oluşturduklarını belirten Arslan, “Teknolojinin kullanım alanı yaygınlaştıkça siz ona bağımlı hale geliyorsunuz ama bir o kadar da tehlikeli. Gerek rakipleriniz, gerek ülke olarak düşmanlarınız, gerekse bu işi keyif için yapanlar siber saldırılarla sistemlerinizde işlemlerinizi engellemek adına gayret sarf ediyorlar. Özellikle 15 Temmuz’dan hemen önceki süreçte başlamıştı, 15 Temmuz’dan sonra bu süreç iyice hızlandı. Ulaştırma Bakanlığı olarak, Siber Olaylara Müdahale Merkezi, siber olaylarla ilgili uzmanları bulundurduğumuz SOME’ler dediğimiz sayıları 100’leri geçti. Siber güvenlik eylem stratejisi adı altında bütün bakanlıkları ilgilendiren bir eylem stratejilerinde 2027’ye kadar herkesin bu alanda yapacakları da belirlendi. BTK başkanlı bu alanda yarışma başlattı. 25 binin üzerinde gencimiz başvuru yaptı. Bunarın içinden Başarlı gördüklerimizi eğiteceğiz. Bakanlık bünyesinde olmayacak ama kamuda veya özel sektörde istihdam ederek bu olaylara müdahalede tecrübeli bir ekibimiz olacak” diye konuştu.
Demiryolu alanında yapılan çalışmalara değinen Arslan, Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve cumhuriyetin ilk dönemlerinde bir demiryolu seferberliği gerçekleştirildiğini, ardından gelen 50 yıl boyunca hiçbir çalışma yapılmadığını kaydetti. Arslan, demiryolu işiyle uğraşan insanların AK Parti’nin yürüttüğü demiryolu politikasından çok memnun olduğunu söyledi.
“2020’de dünyanın 5G’ye geçmesi öngörülüyor”
Dünyanın 2020 yılında GSM’de 5G teknolojisine geçeceğini söyleyen Arslan, Türkiye’nin artık dünyayı geriden takip etmeyeceğini belirterek, “75 milyon abone var. Bunun bir kısmı halen 2G’yi kullanıyor, bir kısmı 3G’yi kullanıyor. Bu kendi cihazlarından kaynaklı. 75 milyonun 51 milyonu 4,5G abonesi, bu 51 milyonun da 19 milyonu aktif olarak 4,5G’yi kullanıyor. Diğerleri de buna geçmiş durumda ama cihazlarını ve sim kartlarını buna uygun hale getirmeleri gerekiyor. Ülkemizde GSM operatörlerinin erişemediği yerler var. Bin 800 noktada bakanlığın evrensel hizmet fonundan kaynaklı erişim sağladığı yer var. 5G ve 4,5G’yle ilgili yüklenicilerin sorululuklarını yerine getirmeleri noktasında çalışmalarımız var. Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve birçok üniversiteyle önemli işbirlikleri yapıyoruz. 2020’de dünyanın 5G’ye geçmesi öngörülüyor. Biz geçmişteki gibi onları takip eden değil, dünyayla eş zamanlı geçmek istiyoruz” dedi.
Arslan, bedelli askerlik hakkında sorulan bir soru üzerine, bu konunun gündemlerinde olmadığını ifade etti.