Başbakan Binali Yıldırım, BBC World'e verdiği röportajda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye'nin yapılan referandumla diktatörlüğe ve tek parti yönetimine doğru gittiği eleştirilerine ilişkin Yıldırım, “Bu eleştiriler çok acımasız. Çünkü diktatörlük nasıl olur. Diktatörlük olan yerde seçim olur mu? Siyasi partiler olur mu? Vatandaşın oy verdiği yerde diktatörlük olur mu? Bu iddialara katılmak mümkün değil. Çünkü 50 milyona yakın vatandaş sandığa gitti oy verdi ve tercihini kullandı. Hayır diyenler 24 milyona yakın, evet diyenler 25 milyonun üzerinde. Arada 1 milyon 400 bin fark var. Dolayısıyla diktatörlük olsaydı orana da kendimiz karar verirdik. Yüzde 80-90 uygun bir oranda bu işi yapar aradan çıkardık. Halbuki Cumhurbaşkanımızın doğduğu ve oturduğu ilçe Üsküdar'da bile 'hayır' oyları önde çıktı, 'evet'ler daha az çıktı. Benim milletvekili olduğum İzmir'de aynı şekilde açık ara 'hayır' oyları önde, İstanbul'da da aynı, Ankara’da da aynı, büyük şehirlerin birçoğunda da aynı. Dolayısıyla çok ciddi bir rekabet oldu. Bu rekabet sonunda yüzde 51.4 oranında 'evet', yüzde 48,6 oranında da 'hayır' oyu çıktı” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yıldırım, gücün tek bir elde toplanacağı ve parlamentonun etkisinin azalacağı eleştirilerine de yanıt vererek, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halihazırda mevcut sistemde de bu yetkileri var. Olmayan ne vardı. Cumhurbaşkanının yetkisi vardı ama hiç sorumluluğu yoktu. Bu değişiklikle cumhurbaşkanının yetkilerini aynen kabul ediyoruz. Yanına da sorumluluk getiriyoruz. Sorumluluk ne demek. Yani cumhurbaşkanı bu yetkilerini kullanırken kanunlara aykırı iş yaptıysa, anayasaya aykırı iş yaptıysa bunun sorumlusu olacak ve cezalandırılabilecek. Mevcut anayasada bu yoktu. Aslında yetki kullanmak fakat hiç sorumlu olmamayı öngören bir anayasadan hem yetki kullanan hem de sorumlu olan bir anayasaya geçiyoruz. Bu demokratik yolda atılmış önemli bir adım. Dolayısıyla bunun dışındaki değerlendirmeler maalesef adil değerlendirmeler değil, katılmamız söz konusu değil. Gücün tek elde toplandığı meselesi de doğru değil" diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, “Bu anayasa darbe sonrası hazırlanmış bir anayasadır. Dolayısıyla toplumda hiç tartışılmadan yürürlüğe giren bir anayasadır ve 18 kez değişmiştir. Türkiye'nin ihtiyaçları dikkate alınarak bu değişiklikler yapıldı. En son yaptığımız değişiklik en büyük değişiklik. Şunu söylemekte fayda var. Yapılan bu değişiklikle birlikte anayasada kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla getirmiş oluyoruz. Böylelikle yasama, yürütme ve yargı ayrı olacak” dedi.
Türk halkının seçim yaparken çok iyi ayarlama yaptığı değerlendirmesinde bulunan Yıldırım, “Türk halkı bir gücü birine veriyorsa onu dengeleyici bir güç de veriyor” dedi. Yeni sistemde başkan ne kadar güçlü ya da başarılı olursa olsun iki dönemden fazla seçilemeyeceğini belirten Yıldırım, "Recep Tayyip Erdoğan 11,5 yıl başbakanlık yaptı ve her seçimde de desteğini artırdı" şeklinde konuştu.
Avrupa'nın ve uluslararası gözlemcilerin referandum sürecine yönelik eleştirilerine ilişkin de Yıldırım, “Şimdi bütün seçimlerde bu söylenir. Şimdi size bir soru söyleyeyim. İngiltere seçime gidecek. İngiltere'de seçimlere giderken başbakan görevini bırakıyor mu? Bilmiyorum Teresa May görevini bırakıyor mu? Başbakan olarak mı gidiyor, yoksa görevini bırakıp sıradan vatandaş olarak mı görevine gidiyor?" diye konuştu.
Ana muhalefet partisi CHP'nin seçim sonuçlarını kabul etmediği sorusuna Yıldırım, “Milletin kabul ettiğini ana muhalefet partisi kabul etmezse ne yazar. Milletin verdiği kararı mahkemede dönüştürmeye hiç kimsenin hakkı yok. Ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ne Anayasa Mahkemesi ne de başka bir mahkeme milletin verdiği kararı değiştiremez. Milyonların verdiği kararı ancak yine millet değiştirir. Onun için bunlar beyhude gayretlerdir. Benim tavsiyem ana muhalefet partisi milletin iradesine tabi olmak için birdahaki seçimlere veya referanduma daha çok çalışıp, daha fazla milletin gözünü girsin" yanıtını verdi.
Başbakan Yıldırım, "evet" ve "hayır" oyu kullananların sayısının birbirine çok yakın olması ve geniş çapta bir ulusal mutabakatla bir araya getirilmesi için neler yapılabileceğinin sorulması üzerine, ”Şimdi bu aradaki farkın az veya çok olması izafi bir şey. Yani ben şunu sormak isterim. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasına yönelik referandumda aradaki fark ne kadardır” dedi.
"Demokrasinin gereği, verilen karara rıza göstermektir” diyen Yıldırım, “Dolayısıyla bu aradaki fark sorun olmaması lazım. Şuna katılırım, şu dediğiniz doğru; bu kadar hayır veren var, bu kadar evet veren var. Dolayısıyla hayır verenleri de kucaklayacak, onların da gönlünü kazanacak birtakım çalışmalar yapmamız lazım. Yani bir toplumun ayrışmasının önüne geçmemiz lazım. Hayır verenlerin neden hayır verdiğini anlayacak ve onların da gönlünü kazanacak, kazanmaya çalışacak çalışmalar elbette yapacağız. Çünkü biz 80 milyon biriz, beraberiz, kardeşiz. Birlikte Türkiye'yiz, bunu sağlamak mecburiyetindeyiz" diye konuştu.
“Sizin başınıza böyle bir iş gelse ne yapardınız?"
Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası alınan önlemler ve OHAL süreciyle ilgili yapılan eleştirilere ilişkin de Başbakan Yıldırım, “Şimdi biz büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Çok büyük bir travma yaşadık. Şehitlerimiz var, gazilerimiz var. Bu FETÖ terör örgütü adeta devletin bütün hücrelerine girmiş. Bunları temizlemek kolay bir iş değil. Kolay olan nedir? Bize karşı acımasızca eleştiri ve saldırı. Halbuki bu eleştirileri yapanlara ben şunu sormak istiyorum. Sizin başınıza, ülkelerinizin başına böyle bir iş gelse; masum insanlar öldürülse, demokrasiniz askıya alınmak istense, meclisiniz bombalansa, başbakanınıza kurşun sıkılsa, cumhurbaşkanınızı öldürmek için özel gayret gösterilse ne yapardınız?" ifadelerini kullandı.
Yapılan eleştirileri anlayışla karşıladığını söyleyen Yıldırım, insanlara keyfi olarak zulmediliyormuş şeklinde oluşturulan algıyı asla kabul etmeyeceklerini ve empati beklediklerini söyledi. Başbakan Yıldırım, "Türkiye zor bir bölgede. Bir yanda milyonlarca Suriye'den, Irak'tan canını kurtarmak için kaçmak zorunda olan insana ev sahipliği yapıyor. Bir yandan DEAŞ ile mücadele ediyoruz. PKK ile mücadele ediyoruz, FETÖ ile mücadele ediyoruz. Bu ne demektir? Zor bir coğrafyada hem dünyada barışı sağlamaya çalışıyoruz, hem demokrasimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz hem de Avrupa'nın güvenliğini sağlıyoruz. Dolayısıyla Avrupa başta olmak üzere birçok ülkenin bize müteşekkir olması lazım, bizi teşvik etmesi lazım. Bu yapılmıyor, aksine çok acımasız bir şekilde sanki darbeyi yapan biziz de darbecilerin hiçbir suçu yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. Bunu büyük bir haksızlık olarak görüyoruz ve üzülüyoruz. Milletimiz bunu hak etmiyor, Türk milleti bunu hak etmiyor. Çünkü Türk milleti canını ortaya koyarak bu darbeyi önlemiştir, geleceğine sahip çıkmıştır" dedi.
Yıldırım, Türkiye'de bugün Avrupa Birliği'ne (AB) girip girilmemesi yönünde referandum yapılması durumunda tereddütsüz ‘hayır’ çıkacağını belirterek, “Çünkü AB’nin bazı ülkeleri bu kampanya sürecinde açık taraf oldular ve Türkiye’de hayır kampanyasına aktif destek verdiler. Kimlerle birlikte; bölücü örgütlerle birlikte ve evet kampanyasını da engellediler. Sürekli Avrupa ülkeleri Türkiye’ye parmaklarıyla işaret ederek, şunu yapmayın, bunu yapmayın, yoksa üye olamazsınız. Yoksa şunu yaparız, yoksa bunu yaparız dediler. Bunu bizim milletimiz kabul etmiyor, onuruna çok düşkün bir millettir. Oradan buradan emir almaya hiç rıza göstermez. O yüzden şu anda kamuoyu Avrupa Birliği konusunda çok olumlu değil, çok yapıcı değil. Dolayısıyla bugün gündemimizde değil ama olsa AB aleyhinde bir karar çıkar. Fakat şunu söyleyeyim. Bu kararı bizim vermemizden ziyade AB'nin vermesi lazım, AB'nin kafası karışık. Gelecek vizyonunu ortaya koymaları lazım. Avrupa değerlerine bağlı devam mı edecekler yoksa Avrupa'yı bir Hristiyan kulübüne mi döndürecekler. Bu kararı net olarak bizim önümüze koymaları lazım, ondan sonra da bizim bu karar karşısında kendi kararımızı oluşturmamız lazım" diye konuştu.