Müteahhitler Birliği ödül töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut sistemdeki çatlaklardan ve yaşanan sıkıntılardan örnekler vererek, halkoylamasına gidecek anayasa değişikliği içindeki yeni sistemin getirilerini anlattı. Özellikle ana muhalefet partisini eleştiren Erdoğan, Kandil’in de “hayır” dediğini belirterek, “Kişi sevdikleri ile beraberdir” dedi.
2010 yılında 33 firmaya, 2015 yılında 42 firmaya ödül verildiğini hatırlatan Erdoğan, bugün rakamın 45’e çıktığını belirtti. “Dünyada ikinci sırada yer aldığımız bu alandaki gücümüzü her geçen yıl perçinliyoruz” diyen Erdoğan, bugüne kadar 340 milyar dolara yakın proje üstlenen müteahhitlerin lojistik, istihdam, bilgi kazanımı noktasında ekonomiye önemli katkılar sağladıklarının altını çizdi.
İnanmanın başarmanın yarısı olduğunun altını çizen Erdoğan, “Bugünlere kolay gelmedik, çok emek verdik. Adeta dişimizle, tırnağımızla çalıştık. Kazanımlarımızın heba olmasına izin vermeyeceğiz, bilakis 2023 hedeflerimize ulaşmak için çok büyük başarılara birlikte imza atacağız. Türkiye’yi 14 yılda üç kat büyüttük, önümüzdeki dönemde aynı başarıyı bir kez daha göstereceğiz ve dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına gireceğiz.
İnanmak başarmanın yarısıdır. Biz ülkemize, milletimize, iş adamlarımıza, müteahhitlerimize inanıyoruz. 15 Temmuz bir kez daha göstermiştir ki öldürmeyen her darbe güçlendirir. Türkiye ayakta durarak göğüslediği tüm saldırılardan, darbelerden, kaoslardan güçlenerek çıkmayı başarmış bir ülkedir. Bilhassa süreci sabırla, azimle aşarsanız bir anda karşınıza çok büyük fırsatların çıktığını göreceksiniz. Devlet olarak sizlere destek olmak için yeni imkanlar üretiyoruz. Mesela büyük ihalelerdeki teminat sorununuzun çözümüne katkı sağlayacağına inandığım yeni kurumu devreye soktuk. Türkiye Varlık Fonu, üreten, çalışan, gelişen Türkiye’nin her işine olduğu gibi müteahhitlerimizin projelerine ciddi destek verecektir” dedi.
“Dedikoduya gerek yok”
Son dönemde terörle, darbeyle, kaos denemeleri ile dize getiremedikleri Türkiye’yi ekonomi ile vurmaya çalıştıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ekonomik anlamda ciddi hiçbir sorunu olmadığını söyledi. Erdoğan, “Dedikoduya gerek yok. Ekonomide yaşanan dalgalar küresel ve bölgesel istikrarsızlıkların yol açtığı psikolojik iklimden ve bunun ülkemize yansımalarından kaynaklanıyor. Açıkçası küresel ve bölgesel krizler bir anda ortaya çıkmadıkları gibi bıçakla kesilir gibi ortadan kaybolmazlar.
Bunun için bizim kendi programlarımızı uygulamamız, kendi yollarımızı açmamız gerekiyor. Türkiye Varlık Fonu gibi araçlar işte bu amaçla hayata geçiriliyor. Bizim krizler karşısındaki stratejimiz küçülme, içine kapanma değil, tam tersine büyüme, ileriye atılma, cesur davranmaktır. Bunun için Suriye’de aktif politika izliyoruz, Irak’ta söz sahibi olmaya çalışıyoruz.
İhracatçılarımızla, turizmcilerimizle, ilgili tüm kesimlerle el ele vererek yeni imkanlar, yeni yöntemler arıyoruz. Bu çabalarımızdan netice almaya başladık. İhracatımız yükselme eğilimine girdi, turizmde kıpırdanma işaretleri görülmeye başlandı. Ciddi bir devlet desteği eşliğinde ilan ettiğimiz istihdam seferberliğine katılmaya işverenlerimizin hevesli olduklarını görüyorum. Bizim kitabımızda geriye gitmek yoktur, ileriye, daima ileriye, bunu da kararlı bir şekilde yol almak suretiyle sürdürmeliyiz” diye konuştu.
“Bölgemizde yaşanan krizi çözmenin yolu topyekun tecrit değildir”
Suriye ve Irak merkezli olarak bölgede yaşanan krizin dünyanın tamamı için sürdürülebilir olmadığını söyleyen Erdoğan, “Fitili ateşlenen sorunların çok kısa sürede dünyayı kana ve ateşe boğacağının örneklerini Avrupa’da, Amerika’da meydana gelen terör eylemleri ile görmeye başladık.
Dikenli tel örgülerin ve yüksek sınır duvarlarının arkasında huzur aranamayacağına birçok kez şahit olduk. Bölgemizde yaşanan krizi çözmenin yolu topyekun tecrit değildir. Buradaki insanların siyasi ve ekonomik bakımdan geleceklerini güvence altına alacak çözümleri devreye sokmaktır.
Gelişmiş ülkeler Suriye ve Irak krizinde çok kötü bir sınav verdi. Buradan alınan dersler ışığında çatışmaları durduracak, ardından da bölgenin tarihi, kültürel, inanç, mezhep, meşrep dengelerine uygun bir çözümün hayata geçirileceğine inanıyorum. Türkiye bu yöndeki çabalara her türlü desteği vermektedir” şeklinde konuştu.
“Dürüst olun, siyaset dürüst yapılırsa millet sizi bir yerlere getirir”
Ana muhalefetin anayasa değişikliği ile ilgili yaptığı açıklamaları eleştiren Erdoğan, “Millet olarak bizim de geçmişimizden aldığımız dersler ışığında daha güçlü, daha büyük, daha müreffeh bir gelecek inşa etmek için çalışmamız gerekiyor.
Siyasette, ekonomide, sosyal hayatta yaşanan değişimin ülkenin yönetim sisteminden uzak kalması mümkün müdür? Türkiye çok partili hayata geçtiğinden beri cumhurbaşkanlığı seçiminden koalisyonlara sürekli bir kriz hali içinde yaşamak zorunda kalmıştır.
Bu kırılgan ortamın ürünü olan istikrarsızlık hepimizin şikayeti olduğu bürokratik oligarşinin, vesayet sisteminin en büyük kuvvet kaynağıdır. Gayrimeşru güç odakları mevcut sistem içindeki bu çatlaklardan sızarak nüfuz kazanmışlardır. Her kim ki, Türkiye’nin bu şekilde yoluna devam etmesi gerektiğini söylüyorsa, emin olun o kişi ya geçmişten bihaber ya da varlığını eski köhne sisteme borçludur.
Bugünden geriye baktığımızda ülkemizin ne tür operasyonlardan geçerek bu aşamaya vardığını bazen unutabiliyoruz. Halbuki bu noktaya durduk yerde gelmedik. Türkiye; yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki çekişmelerden, yetki karmaşasından çok büyük zararlar görmüştür.
Darbelerin, muhtıraların yol açtığı siyasi kaoslar, ekonomik krizler ülkemize ağır bir maliyet yüklemiştir. Şuanda ’16 Nisan ile birlikte artık Türkiye’de yasama organı yok’ diyorlar. Dürüst olun. Siyaset dürüst yapılırsa millet sizi bir yerlere getirir. Siyaseti dürüst yapmazsanız sittinsene aynı yerde oturmaya devam edersiniz.
Nerede yasama organı kalkıyor? Yürütme, doğrudan sadece Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde toplanıyor, yani başkanda toplanıyor. Yargı aynı şekilde konumunu koruyor. Yasama var, yürütme ve yargı var. Bunların hiçbirisinin ortadan kalkması söz konusu değildir. Şu gerçeği görmemiz lazım, sadece cumhurbaşkanı ve başbakan kavgaları dahi tek başına sistemi sorgulamak için yeterlidir. Bu ülkede bunu gördük. Sayın Sezer, Sayın Ecevit, bunlar dünya görüşleri olarak birbirine yakın insanlardı, belki de tıpatıp aynıydılar.
Rahmetli Ecevit’in yüzüne anayasa kitapçığı fırlatıldı ve bir anda döviz ne oldu malum. Bunu bir kenara bırakabilir miyiz? Rahmetli Özal, rahmetli Demirel, bunların nasıl birbirine girdiğini, Sayın Özal’a Sayın Demirel’in söylediklerini hafızalar hatırlasın. Bunlar aslında Teknik Üniversiteden itibaren çok iyi arkadaş olmalarına rağmen o denli hakaretlere Sayın Özal maruz kalmıştır. Biz bunları görmek istemiyoruz bu ülkede. Şuanda bu çalışmada bile Anayasa Komisyonunda masaların üzerinde nasıl uçuşulduğunu gördünüz, pet şişelerin nasıl fırlatıldığını gördünüz. Genel Kurulda bacak ısırmadan tut burun kırmaya kadar gördük. Öbür sistemde bu olmaz mı? Olsa dahi asgariye düşer, şuandaki gibi olmaz. Aradaki birçok şey artık ortadan kalkıyor.
2007 anayasa değişikliği ile her ikisi de meşruiyetini halktan alan ve geniş anayasal yetkilerle donanmış iki yürütme gücüne sahip olduk ki, artık bu kavgaların daha yıkıcı olması kaçınılmazdır. Birileri diyor ki ’10 yıldır işler yürüyor, hiçbir sıkıntı yok.’ Onu sen biliyorsun, bir de bize sor. 10 yıldır sorun çıkmadan işlerin yürümesinin kerameti sistemde değil, aynı siyasi ekolden gelen, aynı ideallere sahip birbirlerini yakından tanıyan insanlar bu makamda oldukları için sorun çıkmadı. Bizden önce sen kalkacaksın dışişleri bakanını cumhurbaşkanı yapacaksın. Böyle bir şey Türkiye Cumhuriyeti tarihinde var mı? Ben dışişleri bakanı olan arkadaşımı, arkadaşlarımızı istişaremizi yaptık ve Cumhurbaşkanlığı makamına getirdik ve uyumlu bir şekilde yürüdük.
Şunda da başbakanımızla, başbakanlarımızla uyumlu bir şekilde süreci işletiyoruz. Sistemden kaynaklanmıyor, aynı ekolden gelen insanlar olduğumuz için gürültü patırtı kopmuyor. Ben söylüyorum, önceki Sayın Cumhurbaşkanı ile bu noktada sıkıntılar yaşadık. Gürültü patırtı olmadıysa o da bizim sabrımızdandır.
Devletin tepesinde kavga gürültü olmaz diye inandık, sabrettik. Sabırla işi bu noktaya kadar getirdik. Yarın farklı iddiaları, farklı hedefleri olan kişiler bu makamlara geldiğinde mevcut durumla seyredin gümbürtüyü. Ülkemizi göz göre göre böyle bir kaosun içine atamayız. 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliği milletimizin talebi üzerine Meclisimizin kabul ettiği çözümdür” ifadelerini kullandı.
“Kişi sevdikleri ile beraberdir bunu unutmayın”
Anayasa değişikliği sürecinde bir “hayır”, bir de “evet” safı olduğunu söyleyen Erdoğan, “Kandil ‘gelin hayırda buluşalım’ diyor. Bunlar ülkemizi şuanda parçalamak ve bölmek isteyen ve kan gölüne çevirmenin gayreti içinde olanlar. Bu ülke 40 yıldır bunlarla mücadele ediyor. Bunların çağrısı ‘hayır’ oyu için. Kişi sevdikleri ile beraberdir bunu unutmayın.
Şu 18 maddenin daha bütüncül olarak bir çözüme kavuşturulması için mücadele verildi ama ne yazık ki bu ülkede ana muhalefet, siz beyaz diyorsunuz o siyah diyor. Oturalım, konuşalım, senin de doğruların neyse bunları ortaya getir, bir neticeye varalım, olmadı. Sonunda gerek AK Parti’nin gerek MHP’nin uyumu, onların dayanışma içinde, demek ki olabiliyor, böyle bir kararlılığı ve parlamentoda bütünleşmeleri sağolsun bu hazırlığı buraya getirdi.
Diyorum ki, sizin huzurunuzda bugünkü bu toplantı vesilesi ile gerek AK Parti tabanı, gerek MHP tabanı, gerek CHP tabanı, hatta HDP’ye gönül vermiş olan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum, gelin bu tarihi reformda bir konsolidasyona gidelim ve böylece 16 Nisan’da birliği beraberliği bütünlüğü ile güçlü, lider bir Türkiye’nin sistem noktasında temel taşlarını yerine koyalım. Bunu rejim değişikliği ile alakası yok” açıklamasında bulundu.
“İnsanımızın kafasını bulandırmaya çalışıyorlar”
“Muhalefet, özellikle muhalefet yapılan anayasa değişikliğini ilgisi alakası olmayan konulara çekerek insanımızın kafasını bulandırmaya çalışıyor” diyen Erdoğan, anayasa değişikliğinin toplam 18 maddeden oluştuğunu kaydederek, “Tüm vatandaşlarımdan ricam bu 18 maddeyi okumalarıdır. Allah'ınızı severseniz milletvekili sayısının 550’den 600’ye çıkması mı bu ülkeye zararlı.
Düne kadar senato çift kamaralı olduğu zaman 600 kişi vardı. Şimdi yine 600 kişi oluyor. Değiştirilemez maddelerle ilgili bu 18 maddenin içinde öyle bir şey yok. Muhalefetin ifade ettiği hususlarla hakikatlerin ne kadar farklı olduğu ortaya çıkacaktır. Diyorlar ki ‘çocuklara mı bırakacağız parlamentoyu.’ Dünyada 57 ülkede, gelişmiş ülkeler bu işinde yer alıyor, seçme ve seçilme yaşı 18’dir. Ben birçok ülkede 25 yaşında bakanlar tanıdım. Bütün mesele o insanın yetişmiş ve kabiliyetli olmasıdır. Bir çoğunuz genç evlatlarını şirketinizin en önemli noktalarına getiriyorsunuz.
Ecdadımız Fatih 21 yaşında bir çağı kapatıp başka bir çağı açtı. Seçilmek zor değildir, zor olan seçmektir. İyi ile kötüyü ayıklamak. Siz seçmeye 18 diyorsunuz, seçilmeye 30. Bunu 25’e indirdik. Bir zamanlar bir lider ‘ben istersem 4 ayaklı merkebi Taksim Meydanı’na aday olarak koyar, seçtiririm’ diyordu. Biz dinamit, güçlü bir parlamentoyu tecrübeyle bütünleştirmek suretiyle oluşturmanın çabası içindeyiz. Yeni yönetim sisteminin temel mantığı güven ve istikrardır. Güven olmadan, istikrar olmadan kalkınma olmaz” dedi.
Türkiye’de gensorularla adeta parlamentonun işlevinin ortadan kaldırıldığını söyleyen Erdoğan, ”Biliyor ki bu gensorudan ben netice alamayacağım, buna rağmen gensoru verirler. Senin orada 150 üyen var, kalkıyorsun gensoru veriyorsun. Şimdi gensoru, güvenoyu mekanizması kalkıyor, gerçek gensoru, gerçek güvenoyu millete aittir. Millet huzuruna geldiği zaman gensoruyu da verir, güvenoyunu da verir. Cumhurbaşkanı yürütmeden sorumlu olacak, Mecliste yasama görevini yerine getirecek, yargı da adaleti tesis edecek.
Herkesin görevi belli. Herhangi bir gücün diğeri üzerinde tahakkümü olmayacak. Bu sistemin en büyük garantisi millet. Milletimizin yüzde 50’den fazlasının desteğini almak emek toplumun tamamını kucaklamak demek, bunun için gereken programa, çoğulcu anlayışa sahip olmak demektir. Ülkemizde kurucusu olduğum parti 10 yıldır yüzde 45’ler, sonunda yüzde 50 düzeyinde oy aldığı için sanıyorlar ki bu oranı elde etmek kolaydır. Kendi ailesinden 10 kişiden 5’inin desteğini alamayacak olanların yüzde 50’yi küçümsemesi gerçekten çok trajikomiktir.
Bu ülkede milletimizin yarısından fazlasının desteğini almak zorunda kalan Cumhurbaşkanının gözü daime halkın üzerinde olacaktır. 5 yıl çabuk geçer. Bir sonraki seçimde milletin karşısına çıktığında yüzde 50’den fazla oy almak zorundadır. Halkın beklentilerini karşılamak, gönlünü kazanmak mecburiyeti vardır. Eskiden sadece vatana ihanetle suçlanabilen cumhurbaşkanı artık yaptığı her işte Meclis ve yargı denetimine tabidir.
Böyle bir cumhurbaşkanının hizmet etmek dışında başka bir yola teşebbüs etmesi mümkün değildir. Adama değil ülkeyi, dünyayı dar ederler. Yeni sistemin en büyük getirisi 5 yıllık istikrar ortamını güvence altına alıyor olmasıdır. Bu 5 yılı iyi değerlendiren cumhurbaşkanı çok büyük projeleri hayata geçirebilir” dedi.