Erdoğan'ın konuşmasında satır başları:
Milletimizin her bir ferdine salgın sürecinde yaptıkları fedakarlıklar ve gösterdikleri sabır için şükranlarımı sunuyorum.
Hamdolsun yaptığımız özverilerin karşılığını vaka ağır hasta ve vefat sayılarındaki belirgin düşüşle gördük görüyoruz.
Tedbiri elden bırakmadan bu sayıları çok daha aşağılara çekmeyi umuyoruz. Milletimize söz verdiğimiz şekilde pazartesi gününden itibaren kontrollü normalleşme takvimimizi uygulamaya bu konudaki detayları kabine toplantımızın ardından milletimizle paylaşacağız.
Niyetimiz mayıs ayı sonuna kadar nispeten ihtiyatlı hareket etmeyi sürdürmektir. Haziran ayı ile birlikte günlük hayatı daha da rahatlatacak şekilde tedbirleri önemli ölçüde gevşetmeye planlıyoruz.
Milletimin şundan emin olmasını istiyorum. Salgının ülkemize sirayet ettiği 2020 Mart ayından beri aldığımız tedbirlerin özellikle de kısıtlamaların tek amacı 84 milyon vatandaşımızın her birinin sağlığını, hayatını, geleceğini korumaktır.
Bununla kalmıyor aldığımız tedbirler ile vatandaşlarımızın işine, aşına, ekmeğine zarar vermeyecek esneklikte uygulamaya özen gösteriyoruz. Amacımız dünyanın tamamı ile birlikte yaşadığımız bu sürecin en az hasarla en az kayıpla atlatılabilmesini sağlamaktır.
Sanayi üretimi ve ihracat rakamları her ay yeni rekorlar kırarak olumlu yönde ilerliyor. Kısıtlamalardan etkilenen esnaflarımızın bir kısmı ile turizm sektörü müzede bu zor dönemde ayakta kalabilmeleri için her türlü desteği verme gayreti içerisindeyiz.
Buna rağmen sıkıntıya düşen insanlarımız, esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz,
Türkiye kendini gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin çoğunda gözlenen kriz ikliminin dışında kalabilmiştir.
Türkiye kadim tarih medeniyet ve kültür bağları sebebiyle geniş bir coğrafyanın mezuniyetini üzerinde taşıyan büyük bir ülkedir.
Orta Asya'dan Balkanlar'a Türkistan'dan Kırım'ı Güney Asya'da ülkemizin merkezinde yer aldığı bu geniş coğrafyada yaşanan olumlu veya olumsuz her hadise bizi doğrudan ilgilendiriyor.
Filistin topraklarında özellikle Kudüs'te yıllardır devam eden Ramazan ayının son günlerinde ise iyice yoğunlaşan saldırılar nedeniyle bayrama buruk girdik dertliyiz derdimiz var.
Gücü sadece masum sabileri bir çare kadınları evini ve muhabbetini korumaya çalışan mazlumlara yeten terör devleti İsrail'in zalimlikleri karşısında hem üzüntülü hem öfkeliyiz.
Türkiye'nin bu konudaki tavrı tamamen ilkeseldir. Dün Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ ve işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesini hangi şekle desteklemeyecek bugün Kudüs'te ve Filistin şehirlerinde yaşanan zulme karşı da aynı hissiyatla harekete geçiyoruz.
Nitekim İsrail saldırılarının başladığı andan itibaren gerek Liderler düzeyinde gerekse uluslararası kuruluşlar nezdinde yoğun bir diploması faaliyeti şimdiye kadar 19 ülkenin devlet ve hükümet başkanıyla telefon görüşmesi gerçekleştirdim kendileriyle hem bayramlaştık hem de Kudüs'te ve diğer Filistin şehirlerinde yaşanan hadiseler konusundaki endişelerimizi paylaştım.
Bununla birlikte genel olarak uluslararası toplumun bu konudaki duyarsızlığından üzüntü duyuyoruz.
Siyasi kaygılarla ideolojik saplantılarla şu veya bu sinsi hesapla İsrail'in döktüğü kanlara yaptığı saygısızlığa sessiz kalarak veya açıkça arka çıkarak ortak olanlar bir gün sıranın kendilerine geleceğini bilmelidir.
İsrail'in Filistinli ve bilhassa sergilediği saldırganlığı derhal durdurmazsak yarın herkes kendini bu vahşi cinayetin hedefinde bulacaktır.
Kudüs gibi hem müslümanların hem hristiyanların hem de musevilerin kutsal mekanlarını bünyesinde barındıran bir şehri fütursuzca yağmalamaya kalkan bu terör devleti artık tüm sınırları aşmış durumdadır.
Kudüs tüm insanlığın ortak mirasıdır. İşte bunun için Kudüs tüm dünyadır. Oradaki müslümanlarda tüm insanlıktır.
İsrail'in Filistin şehirlerinden ve sergilediği saldırganlığa karşı çıkmak insanlığın tamamının namus borcudur.
Tarih boyunca bu topraklarda dökülen kanların ve yaşanan acıların dalga dalga tüm dünyayı içine çektiği görülmüştür.
Hangi din hangi kökeninden hangi mezhepten olursa olsun herkesi her devleti her kurumu bir an önce harekete geçmeye davet ediyoruz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin genel kurulda alınan kararlara uygun şekilde süratle Kudüs'te barışı ve huzuru sağlayacak olması şarttır.
Türkiye olarak Birleşmiş Milletler bünyesinde bu doğrultuda başlatılacak her girişime aktif destek vermeye barış için sorumluluk üstlenmeye ve fedakarlık yapmaya hazırız. Bir kez daha altını çizerek ifade etmek isterim ki her ne yapacaksa derhal yapılmalıdır. Aksi takdirde ortaya çıkacak tablonun vahim sonuçları ile yüzleşmesi kaçınılmazdır.
Hibya Haber Ajansı