AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Parti Sözcüsü Mahir Ünal, CHP’nin yerli ve milli olmadığını, Türkiye düşmanı bütün güçlerle işbirliği içinde olduğunu belirterek, "Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si bu milletin devletine, bekasına, düzenine ve istikrarına düşmandır" dedi.
TGRT Haber televizyonunda Gündem Özel programında İhlas Medya Grup Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularına cevap veren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Parti Sözcüsü Mahir Ünal, CHP’li sözcülerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sözlerini değerlendirdi.
CHP’nin yerli ve milli bir parti olmadığının altını çizen Mahir Ünal, CHP’nin 17-25 Aralık’tan sonra açıkça FETÖ ile kol kola girdiğini belirterek, "Biz 2010’dan bugüne kadar CHP’nin bütün söylem analizini yaptık 17 dosya halinde. Gördüğümüz tek bir şey var, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Türkiye düşmanı yapıların içerideki operasyon aparatıdır, içerideki sözcüsüdür" dedi.
"Vatandaşımızı memnun edecek çalışmalar da var"
TBMM’de AK Parti grup toplantısı sonrasında, içerisinde KDV’nin revize edileceği torba yasa ile ilgili yapılan kapalı grup toplantısına ilişkin soruya cevap veren Mahir Ünal, "Maliye Bakanımız Naci Ağbal kapalı grupta bir sunum yaptı. Her şeyden önce Türkiye’nin önümüzdeki süreçte, Türkiye’nin dünya ile birlikte içinde olduğu bir süreç var, bu bütün ülkelerin mali disiplinlerine dikkat ettikleri, ekonomik istikrarın sürdürülmesinin son derece önemli olduğu ama bir taraftan da AK Parti’nin şimdiye kadar hiç yapmadığı, bundan sonra da yapmayacağı şey, bir seçim ekonomisinden yana olmadık biz. Hiçbir seçim öncesinde biz bir takım popüler uygulamalarla ekonomik istikrara zarar verecek, sürdürülebilirliğe zarar verecek uygulamalar içinde olmadık. Geçmişte MTV ile ilgili hükümet bir karar aldı, daha sonra Cumhurbaşkanımız buradaki rahatsızlığı gördü ve duruma müdahil oldu ve hükümet yüzde 40’lardan yüzde 25’lere dönük bir revizyona imza attı. Paketin içeriği önümüzdeki günlerde paylaşılacak. Vatandaşımızı memnun edecek çalışmalar da var. Değişik sektörlerin önünü açacak bir takım düzenlemeler var. Ekonominin daha rahat etmesi ve bazı muhtemel tıkanma noktalarının açılmasına dönük biz her zaman şuna büyük bir önem verdik; milletvekillerimiz ile ilgili kurullarımız ile istişare eder ve son bir karar veririz. Son kararı kamuoyu ile paylaşırız. Bugün milletvekillerimiz ile grubumuz bunu istişare etti. Oradan bazı katkılar olacaktır. O istişarelerin sonunda bazı revizyonlara gidilecektir" diye konuştu.
"Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si bu milletin devletine, bekasına, düzenine ve istikrarına düşmandır"
CHP Sözcüsü Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik 'diktatör ve faşist' söylemleri, CHP’ye yakın kalemlerin yazdığı erken seçim iddiaları, isyan ve ayaklanma çağrıları çerçevesinde Batuhan Yaşar’ın "Türkiye’ye yönelik yine bir operasyon mu çekilmek isteniyor, 2019 öncesinde bir plan mı sahneye konuldu?" şeklindeki sorusuna cevap veren Mahir Ünal, "Bu yeni bir şey değil. 2010 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nun içeride yapılacak siyasi operasyonların bir aparatı olarak bir kaset komplosu ile göreve getirilmesinden sonra Türkiye bunu sıkça yaşıyor. 2010 sonrasında ilk icraatı Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin, ilk saldırdıkları yer TBMM’dir. 2011’de bunlar yemin bir kriz çıkarttılar. Öncesini hatırlayalım, bunlar bazı tutuklu milletvekilini aday gösterdiler, bir televizyon programında Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘eğer yargı bunlarla ilgili olumsuz karar verirse aday yapar mısınız?’ diye soruldu, ‘yargının kararına uyarız’ demesine rağmen bunları aday gösterdi. Amaç şuydu; bunları bir kaldıraç olarak kullanıp Meclisin meşruiyetini tartışmaya açmaktı. Bir kaset komplosu ile göreve gelen Kılıçdaroğlu’nun saldırdığı yerler milletin seçtiği meşru hükümet, milletin seçtiği meşru Meclis, anayasal çerçeve içinde karar veren yargı. Türkiye’nin toplumsal sözleşmesinin zemini olan meşruiyete saldırıyorlar 2010’dan bugüne kadar sistematik olarak. Bu çerçevede siyaset yaptıklarını söyleyemeyiz. Siyaseti muhalefette yapmak demek, alternatif olmak demektir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin yaptığı şey muhalefet yapmak değil. İktidar olmak gibi bir amaçları yok. Sistematik olarak meşruiyet zeminine saldıran, her iki yılda bir seçime girmiş ve seçimi kazanmış, her iki kişiden birinin oyunu almış meşru hükümeti gayri meşru ilan etmek, yargıyı gayri meşru ilan etmek, ülkeyi ikiye bölmek, nasıl bölmek, ‘sarayın polisi, halkın polisi, sarayın askeri, halkın askeri, sarayın 15 Temmuz’u, halkın 15 Temmuz’u, 20 Temmuz darbe girişimi.’ Bu dili analiz ettiğiniz zaman CHP siyasetinin bir siyaset olmadığını görürsünüz. Yerli ve milli bir dili olmadığını görürsünüz. Türkiye düşmanı güçlerin sözcülüğünü yaptığını görürsünüz. Bu yapının diğer bir özelliği de şudur; burada sanki bir siyasetçiyi muhatap alarak konuşmayalım, bunun adına artık doğru koyalım, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si bu milletin devletine, bekasına, düzenine ve istikrarına düşmandır. Bunu açık ve net söylüyorum. 7 yıldan beri Kemal Kılıçdaroğlu bir siyasi aparat olarak siyaset tarihimize, ileride bunu yazacaklar, yerli ve milli bütün unsurlara, bu milletin hassasiyetlerine, ayağa kalkma arzusuna, bölünmemek ve bağımsızlığına kavuşmak için mücadele ettiği bütün cephelerde bu milletin karşısında durmuştur Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si. Bunun finali de 9 Temmuz’dur" şeklinde konuştu.
"CHP parlamentodaki düzeni sokağa taşımanın aparatıdır"
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü sonrası Maltepe mitingine yaptığı konuşmayı hatırlatan Mahir Ünal, "9 Temmuz’da sözde adalet yürüyüşünü tamamladığında Maltepe’de bir konuşma yaptı Kemal Kılıçdaroğlu. İsyan çağrısı yaptı, sokak çağrısı yaptı. Siyaseti, sandığı, seçimi adres göstermek yerine isyan çağrısı yapmıştır. Maltepe mitinginde ‘kabul edenler etmeyenler’ diyerek milletin meşru Meclisini sokağa taşımıştır. Parlamento tarihine baktığımızda, sokaktaki karışıklığı düzene çevirme arayışıdır parlamento tarihi. CHP parlamentodaki düzeni sokağa taşımanın aparatıdır, bunu yapmaktadır. Sözcüsünün çıkıp da isyan çağrısı, kıyam çağrısı, sokak çağrısı yapan belediye başkanına sahip çıkması normal bir şey. Biz CHP’yi Türkiye içindeki siyasi bir hareket olarak görmüyoruz. CHP’yi yerli ve milli olarak görmüyoruz. Deniz Baykal’ın siyaseti dibine kadar yerli ve milli bir siyasetti, Deniz Baykal bir devlet adamıydı, Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda pozisyonunu milletin seçtiği meşru hükümetten yana alırdı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ne yaptığına baktığınızda bunu çok net görürsünüz. Biz 2010’dan bugüne kadar CHP’nin bütün söylem analizini yaptık 17 dosya halinde. Gördüğümüz tek bir şey var, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Türkiye düşmanı yapıların içerideki operasyon aparatıdır, içerideki sözcüsüdür. FETÖ’de Türkiye’ye karşı yapılan operasyonların aparatlarından bir tanesidir. CHP siyasi bir aparattır, bunu çok net söylüyorum. Böyle bir saldırı altında olan Türkiye’nin ayağa kalkma çabasının, güvenlik ve beka sorununun olduğu bir dönemde siz hangi pozisyonda duruyorsunuz? CHP’nin siyasetini çok basit birkaç argüman ile açıklayalım; Türkiye ağır bir saldırı altında olduğunu görüyoruz, Türkiye’de 1990’dan beri bir bölgesel dönüşüm yapılmak isteniyor. Türkiye çok ciddi anlamda da bu bölgesel dönüşüme direniyor. Türkiye bölgesi ile ilgili konularda masada bir eşit olarak oturmak istediği için cezalandırılmaya çalışılıyor. Yaptırımlar uygulanıyor, Türkiye’nin etrafındaki 9 tane ülke yönetilemez duruma gelmiş. Buna rağmen Türkiye bölgesinde bir güven ve istikrar adası olarak ayakta duruyor. İçeride bir siyasi parti düşünün, bu mücadelede milletin seçtiği meşru hükümetin yanında durmuyor, Türkiye’ye saldıran güçlerle birlikte hareket ediyor" ifadelerini kullandı.
"Mesele Anadolu’yu arkana alıp dünyaya meydan okumaktır"
Konuşmasında Almanya örneğini veren Mahir Ünal, "Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel, Türkiye düşmanı olduğunu, Türkiye ile ilgili neler söylediğini, ırkçı söylemlere dönük söylemlerini bildiğimiz Gabriel, çıkıyor Türk yargısını uluslararası alanda itibarsızlaştırmak için Schröder’in Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmeyi yargıya müdahale olarak uluslararası kamuoyuna lanse ediyor, ertesi gün bakıyorsunuz Gabriel’in dilini Kemal Kılıçdaroğlu ve onun CHP’si kullanıyor. Bir ülkede seçilmiş meşru hükümet beka mücadelesi verirken, bütün yerli ve milli unsurlarla birlikte işbirliğine giderken bir siyasi parti düşünün, Türkiye düşmanları ile birlikte hareket ediyor, onların dilini kullanıyor, aynı söylem ve dil ile sizin 15 Temmuz destanınızı itibarsızlaştırmak için ‘kontrollü darbe’ diyor, Türk yargısının 15 Temmuz ile hesaplaşma sürecini ‘yargı iktidardan talimat alıyor, Türkiye’de adalet yok’ diye yurt dışına servisler yapıyor, yurt dışında 165 ülkede FETÖ’cüler ana muhalefetin kullandığı bu argümanları propaganda malzemesi haline getiriyorlar, sonra siz bu siyasi partinin bu milletin yanında olduğunu, bu milletin çıkarlarını düşündüğünü, bu partinin yerli ve milli olduğunu bana söyleyeceksiniz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si yerli ve milli değildir, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Türkiye düşmanı bütün güçlerle işbirliği içindedir. Bilerek ya da bilmeyerek. Bilmeyerek olduğunu zannetmiyorum.
Bunu CHP sözcüsü şunun için yapıyor; dışarıya konuşuyor, 15 Temmuz’a kadar içeriye konuştular, 15 Temmuz başarısız olunca şimdi içeriden dışarıya konuşuyorlar. Tayyip Erdoğan’ın diktatör olmadığını CHP sözcüsü de biliyor. Şimdi siz çıkacaksınız Tayyip Erdoğan’a ‘faşist ve diktatör’ diyeceksiniz, sonra bunu dışarıya konuştuğunuz için dışarıdaki Türkiye karşıtı lobiler sizin bu propaganda malzemenizi alıp kullanacaklar, hukuk harekete geçince de ‘siyasete baskı var.’ Gazeteci küfredecek, bununla ilgili işlem yapacaksınız siz ‘gazetecilere baskı yapılıyor’ diyeceksiniz. Siyasetçi küfredecek, hakaret edecek, anayasanın amir hükmü açık bir şekilde cumhurbaşkanına hakaretin cezasının ne olduğunu ifade ediyor, anayasaya uygun bir şekilde hukuk bu sövücünün yaptığı davranışın hesabını sormaya kalktığında uluslararası alanda ‘siyasete baskı yapılıyor’ yaygarasını koparacaksınız. O yüzden bu kadar rahat konuşuyorlar. Mesele dünyayı arkana alıp Anadolu’ya saldırmak değildir, mesele Anadolu’yu arkana alıp dünyaya meydan okumaktır. Niye bu kadar rahat konuşuyor bu sövücü; çünkü dünyanın bu konuda kendisini destekleyeceğini biliyor, Türkiye düşmanı küresel güçlerin kendisinin arkasında duracağını bildiği için ‘bu sözümün arkasındayım’ diyor. FETÖ’cü işbirlikçilerin 165 ülkede bu sözü nasıl yayacaklarını ve bu sözünden dolayı ‘Türkiye’de ifade özgürlüğü yok, siyasi partinin sövücüsü cumhurbaşkanına rahat sövemiyor, baskı var’ diyecekler. Kemal Kılıçdaroğlu da o yüzden bu kadar rahat konuşuyor, bu sövücü efendi de o yüzden bu kadar rahat konuşuyor. Biz bunları 1910’lardan, 1916’lardan, 1920’mlerden tanıyoruz. Anadolu’ya akbaba gibi saldırırken o güçler, kimlerin hangi işbirliklerini yaptığını biz çok iyi biliyoruz. Bu cumhuriyeti bu millet kurdu, hiç sahiplenmesinler bu cumhuriyeti. Bu cumhuriyet bizim cumhuriyetimiz. Bizim cumhuriyetle bir sorunumuz yok. Tam tersine, biz cumhuriyetimizi, kazanımlarımızı, kazanımlarımızı, ülkemizin Misak-ı Milli sınırlarını korumaya çalışırken kimler o Misak-ı Milli sınırlarını bozmak için saldıranlarla beraber bu millet çok iyi biliyor" dedi.
"Millete nefretinizi dile getiremediğiniz için seçtiklerine nefret kusacaksınız"
"Kemal Kılıçdaroğlu’nun 7 yıllık genel başkanlığında bir kez olsun bir milli mutabakat, bir toplumsal sözleşme örneği olarak bu milletin hassasiyetlerinin, bu toprağın yanında yer aldığını gördünüz mü?" açıklamasında bulunan Mahir Ünal, beğenilmesi bile sandıktan çıkan iradenin milletin iradesi olduğunu söyledi. Kendisinin de şahit olduğu bir olayı anlatan Mahir Ünal, "Girdiği her seçimi kazanmış, her iki kişiden birinin oyunu almış bir iktidara sabah akşam küfür edeceksiniz, hakaret edeceksiniz, gayri meşru ilan edeceksiniz, millete nefretinizi dile getiremediğiniz için seçtiklerine nefret kusacaksınız, sonra ‘Tayyip Erdoğan ülkeyi kutuplaştırıyor’ diyeceksiniz. Ülkeyi kutuplaştıran sizlersiniz. 2012’de Recep Tayyip Erdoğan benim de bulunduğu toplantıda, Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan yardımcıları ile AK Parti’yi ziyaret etti. Sayın Cumhurbaşkanımız, o günkü Genel Başkanımız çok net bir şey söyledi; ‘Kemal Bey gelin Türkiye’nin meselelerini, siyaset üstü meselelerini beraber çözelim. Buradaki arkadaşlarımızdan bir komisyon oluşturalım, arkadaşlar hemen başlasınlar çalışmaya’ dedi. Cevap, ‘hayır.’ Nasıl oluyor da böyle bir teklif getiren, elini uzatan ve her elini uzattığında hakaretle, ağır küfür ile gariz ifadelerle karşılaşan bir genel başkanı siz ‘toplumu kutuplaştırıyor’ diyebilirsiniz?” diye konuştu.
"Bir yabancı futbolcu kadar bile hassasiyeti olmayan bir genel başkan için ne denilebilir?"
Batuhan Yaşar’ın "Son 3 haftadır CHP’nin grup toplantısına bakıldığı zaman Sayın Kılıçdaroğlu Türkiye’yi bir savaş içinde gibi gösteriyor. Burada bir ekonomik anlam mı vardır?" şeklindeki sorusuna cevap veren Mahir Ünal, "Bütün dünyaya şunu deklare etti ana muhalefet partisinin genel başkanı, ‘Türkiye’de can ve mal güvenliği yoktur, Türkiye güvenli bir ülke değildir, gelmeyin’ dedi. Bir ana muhalefet partisi genel başkanı düşünün; sizin turizminizi baltalıyor, yetmiyor, gelecek yatırımcıya ‘Türkiye’de can ve mal güvenliği yoktur’ diyor. Türkiye’de futbol oynayan yabancı futbolcular ‘Türkiye’de bir güvenlik sorunu yok’ diyor. Sneijder bir açıklama yaptı, ‘Ben Türkiye’de bu kadar uzun süre yaşadım, Türkiye gayet güvenli bir ülke’ dedi. Bir yabancı futbolcu kadar bile, bu ülkeye bir vefa duygusu hissettiği için bir futbolcu kadar bile hassasiyeti olmayan bir genel başkan için ne denilebilir. Siyaset yapıyor diyebilir misiniz? ‘Bu ülke ile ilgili derdi var, hassasiyetlere önem gösteriyor’ diyebilir misiniz? Kemal Kılıçdaroğlu’nun 7 yılını takip ettiğinizde Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlangıcı da, ortası da sonu da operasyondur" şeklinde konuştu.
"Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çok iyi bir şey var, düşmanlık, nefret"
Kemal Kılıçdaroğlu’nun asgari ücretin dolara endekslenmesi teklifinin hatırlatılması üzerine Mahir Ünal, "Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini hiçbir şekilde ciddiye almıyorum. Mesela biz sizinle konuşuyoruz, siz bana düşmanlık yapıyorsanız benim sizinle konuşmamın, sizin bana söylediğiniz sözlerin bir kıymeti olmaz. Bir insan ile güven ve iyi niyet temelinde konuşursunuz. Bugünkü metni alın, bir analizini yapın. Hakaret vardır, küfür vardır, nefret dili vardır, ajitasyon vardır, provokasyon vardır, geçmişten beri FETÖ’cülerin söylediği 17-25 Aralık ile ilgili mutlaka birkaç tane ifade vardır. 17-25 Aralık’tan sonra bunlar açık bir şekilde FETÖ’cülerle kol kola girdiler. 17-25 Aralık’a kadar ki süreçte bu kaset operasyonunu kimin yaptığını, bunu kimin genel başkan yaptığını biliyoruz. Bu sözleri nasıl ciddiye alıp ta bu sözler karşısında karşılıklı olarak bir diyalog kuracaksınız. Size küfreden, düşmanlık yapan, bunu yaparken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çok iyi bir şey var, düşmanlık, nefret. Bu milletin hassasiyetlerinin karşısında durmak, bu millete düşman yapılarla ortak hareket etmek, Yapmadığı şey; siyaset yapmıyor, milli muhalefet zaten yapmıyor, yerli ve milli bir duruş sergilemek gibi bir derdi yok. Konuşmaya başladığı andan itibaren kurulu bir makine gibi yalan, hakaret, provokatif bir nefret dili, başka bir şey yok" ifadelerini kullandı.
"Çağrı yapıldığında da bu görev iade edilir"
Batuhan Yaşar’ın, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Erip Uğur’un partiden istifası ve 'tehdit edildim' sözlerini hatırlatması üzerine Mahir Ünal, "Yerel yönetimlerle ilgili 4 tane yönetim mekanizması vardır. İdari ve hukuki olarak İçişleri Bakanlığı, mali denetim için Sayıştay, belediye meclisi denetimi ve ilgili partinin yürüttüğü siyasi ve sosyolojik bir denetim vardır. Genel başkan kendi partisinin bir belediye başkanına istifa çağrısında bulunabilir mi? Demokratik meşruiyet açısından istifa çağrısında bulunabilir. O siyasi partinin belediye başkanı da buna riayet eder ya da etmez. Burada CHP yine aynı şeyi yaptı. Demokratik meşruiyet çerçevesinde genel başkan istifa çağrısı hakkını kullandı, hemen aynı CHP ‘baskı yapılıyor, bunlar yolsuzluk yaptı, bunlar FETÖ’cü’ demeye başladı. Bunlar FETÖ’cü olsa, yolsuzluk yapsa İçişleri Bakanlığı idari ve hukuki olarak bir denetim başlatır. Genel başkan istifa çağrısına dönük bir hakkını kullandı. Bizim siyasetimiz CHP siyaseti gibi değil. Biz bir dava hareketiyiz. Bin yıllık bir davanın tarihin içinden akıp gelen devamıyız. Bizde makam ve statü yoktur. Bizde mesele makam ve statü üzerinden değil, görev ve sorumluluk üzerinden değerlendirilir. Nefere ‘sen bakan olarak kalacaksın, belediye başkanı olarak kalacaksın’ denmez, görev ve sorumluluk bizde istenmez, verilir. Çağrı yapıldığında da bu görev iade edilir. Edip Uğur ile ilgili açıklamasını dinledim, son derece duygusal ve anladığım kadarıyla çevresinde birileri ona dönük bazı dezenformasyonlarda bulunmuş olabilir. Ama bu meseleyi yürüten Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız bu süreci son derece nazik bir şekilde ve Genel Başkanımız da istifa çağrısını kamuoyu nezdinde yaptı. Bu istifa çağrısına İstanbul, Düzce, Niğde, Bursa ve Ankara riayet etti, ‘biz partimizle olan birlikteliğimizi devam ettiriyoruz, biz bugün burada yarın başka yerde bu davanın ucundan tutar, yolumuza devam ederiz’ dedi. Sayın Edip Uğur böyle bir şeyi tercih etmedi, AK Parti’den de ayrılmayı tercih etti, bu kendi kararıdır" dedi.
"Ankara için bir isim belli olmadı"
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için 6 Kasım’da yapılacak seçimler için bir isim belli olup olmadığını sorusuna cevap veren Mahir Ünal, "Bir isim belli olmadı. Bu seçim konusu tamamen belediye meclisinin konusudur. TBMM’de olduğu gibi belediye meclisinde gruplar vardır. Bizim AK Parti grubumuz, grup başkan vekillerimiz bu istişareleri gerçekleştirecekler ve bunun sonunda bir karar verilecek ve belediye meclisinde seçim yapılacak. Sonuçlarının da hayırlı olmasını diliyorum" diye konuştu.