İngiliz futbolcu Darius Vassell, yeni çıkan ‘The Road to Persia’ adlı kitabında Ankaragücü’ne transfer hikayesi ve Türkiye’de yaşadıklarını da anlattı. Ankaragücü’ne 2009-2010 sezonunun başında transfer olan ve tartışmalı bir şekilde sarı-lacivertlilerden ayrılan Darius Vassell, piyasaya yeni çıkan kitabı ‘The Road to Persia’da, Başkent’e gelişi ve kaldığı sürede yaşadıklarına da yer verdi.
Vassell, Başkent ekibine transferiyle ilgili bölümde şunları anlattı:
“İngiltere’den ayrılmak ve kariyerime yurt dışında devam etmek istedim. Menajerim bana, Ankaraspor adında bir Türk kulübüyle görüştüğünü söyledi. Ancak daha sonra o kulübün Ankaraspor değil Ankaragücü olduğunu belirterek düzeltti. Kulübün web sitesini kontrol ettiğimde resmi siteymiş gibi görünmüyordu. Daha sonra yanlış siteye baktığımı düşünerek defalarca kontrol ettim ancak resmi sitenin o olduğuna kanaat getirdim. Çok düşündüm ve ardından görüşmeye karar verdim.”
ORADA FARKLI BİR DÜNYA VARDI
Vassell, Türkiye’de forma giydiği döneme dair şu ifadelere yer verdi:
“1 Temmuz 2009’da Ankara’ya seyahat ettim fakat hava alanında beklemediğim bir karşılama yaşadım. Beni karşılamaya gelen binlerce taraftar vardı. Tezahüratlar yapılıyordu, pankartlar açılmıştı ve kameralar beni çekiyordu. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Sanki kulübü ziyarete gelen bir futbolcu değil, Nelson Mandela ya da bir rock yıldızı muamelesi gördüm. Oysa daha imza atmamıştım ve bunu menajerime de belirttim. Orada çok farklı bir dünya vardı, ancak alışmak zorunda olduğum bir dünyaydı. Bir seferinde antrenörle sahada gezinti yaparken kenarda durduk. Yalnızca personel ve futbolcular vardı. Bir keçinin kurban edilmesi için oradaydık. Sanki keçi bana bakıyormuş gibi hissettim. O an kesinlikle bir hayvan sever olduğumu anladım.”
DAHA İYİ KONUKSEVERLİK OLAMAZDI
“Türkiye’de güzel zaman geçirdim. İnsanlar bana mükemmel davrandılar. Kebap, balık ve mükemmel şaraplar vardı. Restoranlarda hesap ödememe izin vermiyorlardı ve parayı masaya bırakmak zorunda kalıyordum. Bundan daha iyi bir misafirperverlik olamazdı. Örneğin Türkiye’de, İngiltere’deki berberlerime rakip olacak türden berberlerim vardı. Orada zaman geçirdikçe yollarını, mekanlarını tanıdım. Atatürk hakkında küçük şeyler öğrendim. 2015’te ziyarete gittiğimde bile herkes beni tanıdı ve ilgi gösterdi. Sanki eve geri dönmüşüm gibi hissettim.”