Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"Bir kez daha milletimizin ve İslam aleminin leyle-i miracını tebrik ediyorum.
Dün eski başbakanlarımızdan Milli Görüş Hareketinin Kurucusu dava siyaset ve devlet adamı Profesör Doktor Necmettin Erbakan hocamızın vefatının 11. yıl dönümünü bu vesile ile merhum Erbakan hocamızı bir kez daha rahmetle minnetle hasretle yad ediyoruz.
Tabii 28 Şubat gününün bizim yakın tarihimizde bir başka anlamı bir başka sembolü daha vardır. O da 28 Şubat Darbesidir. Türkiye 28 Şubat 1997 tarihinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan darbeler silsilesinin yöntemleri itibarıyla post modern diye tabir edilen yeni bir yüzü ile tanışmıştır.
Bir taraftan ülkenin seçilmiş meşru yönetimine dayatmaları yapıldığı. Diğer taraftan gövde gösterisi için tankların sokaklarda yürütüldüğü öte yandan hükümetin ağır baskılarla istifaya zorlandığı 28 Şubat Darbesi tarihimizin kara sayfalarından biri olarak zihinlere kazınmıştır.
Kimi siyasetçilerin yanı sıra bürokrasinin medyanın İş dünyasının Sivil Toplum Kuruluşu görünümlü darbe şakşakçılarının desteği ile ortaya çıkan 28 Şubat vakası daha önceki ve tüm benzer olaylar gibi zaman içinde milli irade tarafından elbette tasfiye edilmiştir
Türkiye'yi köken mezhep meşrep hayat biçimi siyasi görüş gibi fay hatları arasına sıkıştırıp felç etmeyi amaçlayan bu girişimin müsebbipleri önce mahşeri vicdanda sonra da hukuk önünde yaptıklarının hesabını vermişlerdir.
2016 darbe girişiminin de milli irade tarafından anında cevaplandırılarak adeta boğulmuş olması ülkemizde bir devrin kapandığının işareti Türk Silahlı Kuvvetleri artık darbe ile cunta ile bildiri ile değil sınırlarımızı korumadaki sınır ötesi hareketlerindeki bölgesel ve küresel güvenlik krizlerinde ki güçlü duruşu başarıları ve etkisi ile gündem olmak nitekim ülkemizin son bir aslında Milli Mücadele ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki en büyük askeri başarılar bu dönemde elde edilmiştir.
Suriye'deki Fırat Kalkanı Zeytin Dalı Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekatları Libya'daki meşru yönetime verdiğimiz destek Karabağ ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer almamız ülkemizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tarihine altın harflerle geçen zaferlerdir.
Henüz ülkemizin ihtiyacı olan demokratik olgunluğuna ulaşamadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlarımızın inancıyla ve inancının sembolleri olarak gördüğü değerleriyle mücadelesini aksi yöndeki tüm iddialarına ve yanlarına şovlarına rağmen bilinç altlarında hala sürdürenler var bunların ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerini ilişkin pek çok emareye hem milli meselelerde hem siyasi ve sosyal tartışmalarda sıkça rastlıyoruz.
Milletimizin 28 Şubat'ın ardından Türk siyasetinde yaptığı revizyonun mesajını hala alamayanlar olduğunu anlıyoruz. Lafzı ve ruhu ile demokrasiye hakka adalete özgürlüğe saygıya bu medeniyetin bu topraklarıbende öğrenemeyenlere milletimiz asla ülkenin yönetimini teslim etmemiştir ve etmeyecektir. Darbelerle vesayette uluslararası operasyonlarla netice alma dönemi kapandığı için ülkemizde milli iradenin desteğini kazanma halkın rızasıyla yönetime gelme dışında bir yol yöntem usul kalmamıştır.
Tek parti faşizmi darbe ve cunta dönemleri alışkanlığı ile milleti tehdit ederek proje ürünü eksik hesaplarla yola çıkarak ham hayaller peşinde koşanların sonu hüsrandır. Benzer hesapların geçmişte de çok yapıldığını ama hepsinin akıbetinin de hüsranla net incelendiğini hatırlatmak isteriz.
Üzerinden çeyrek asır geçen 28 Şubat darbesinin muhasebesinin bize verdiği mesajlar işte bunlardır. Buna karşılık Türkiye'nin son 20 yılında samimiyeti ve kararlılıkla uyguladığımız eser ve hizmet siyasetimizin 81 vilayetimiz de 85 milyon vatandaşımız da yüzlerce milyonluk dost ve kardeş halimizle ülkemizi getirdiği seçkin yer istikametimizin doğruluğunun ispatıdır.
Rabbimden ülkemizi bir daha darbelerle vesayetle ihanetle imtihan etmemesini diliyorum. Aziz milletim dünyanın bir köklü bir değişim sürecinden geçtiğini her fırsatta tekrar tekrar ifade ediyoruz asırlık geçmişe sahip küresel yönetim sistemi çökmektedir.
Bu sistemin temelini oluşturan 1 ve 2. Dünya Savaşları hak arama ve paylaşım mücadeleleri idi. Biz bu mücadelede maalesef masada değil menüde yer alan milletlerden biriydik. Cumhuriyetimizi kurarak ve sıkı sıkıya sahip çıkarak bu zor dönemi atlatırken çok ağır bedeller de ödedik.
Bu sistem soğuk savaşın sona ermesinin ardından iyice dengesizleşmiştir. Her platformda dünya beşten büyüktür diyerek daha adil bir dünya mümkündür diyerek ifade ettiğimiz küresel yönetim sistemindeki çarpıklık yaşanan her hadiseyle özellikle kendini yeniden gösteriyor.
Dünyanın dört yanında dökülen kanların yaşanan acıların da müsebbibi bir küresel yönetim ve güvenlik sistemidir.
Kendi güvenlikleri ve refah alanı dışında hiçbir şeyi önemsemeyen dünyadaki diğer tüm ülkelere ve toplumlara bu önceliklerinin birer aparatı muamelesi yapanların süslü kavramlar arkasına gizledikleri kirli yüzleri artık tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Nitekim Türkiye'nin dünya beşten büyüktür itirazı ile başlattığı sorgulamaya ilk tereddütte yaklaşanların bir süre sonra teşbihimizin doğruluğunu teyit ve sahiplenmeye başladığına şahit olduk. Ukrayna'da yaşanan gelişmeler bu gerçeği yine doğrulayan bir mahiyet arz etmektedir. Sorunun tarafı rahat daha sebebi olan ülkelerin aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki hakemlik ve çözüm mevkilerinde sahibi bulunmaları işleri içinden çıkılmaz bir hale getirmektir. Öncelikle şu hususun altını kalın çizgilerle çizmek isterim Türkiye bölgesinde barışı huzuru esenliği isteyen bir ülkedir. Bu tavrımızı Irak ve Suriye'den Kafkaslar ve Karadeniz'e Akdeniz'den Balkanlar'a kadar her yerde her hadisede gösterdik.
Karadeniz'in kuzeyindeki krizde de her ikisini de dost olarak gördüğümüz Ukrayna ve Rusya'ya aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözmeye yarısını da bul bu tercihini yaptık ve bu konuda arabuluculuk teklifi dahil gösterdiğimiz samimi gayretin şahidi bizzat Ukrayna ve Rusya liderleri bu süreçte barış ve istikrarın temini için çok yönlü diplomatik girişimlerimiz i kesintisiz sürdürdük sürdürüyoruz maalesef sonuçta korkulan oldu.
Bölgedeki durumun yaygın fiili çatışmaya dönüşme ihtimali belirlediği 12 Şubat'tan itibaren Ukrayna'daki 20000 vatandaşımıza diplomatik misyonlarımıza kayıtlı iletişim numaralarını arayarak yaptık bununla kalmadık 22 Şubat'ta özellikle Ukrayna'nın doğusundaki vatandaşlarımıza süratle bölgeden ayrılmaları çağrısında bulundu Türk Hava Yollarımız işbirliğinde süreci yönettik.
Vatandaşlarımıza ve diğer ülke vatandaşlarına gereken imkanları sağladık. Hava trafiğinin kapanması üzerine çatışmanın ertesi gününden itibaren de otobüslerle tahliye işlemini başlattık. Çeşitli şehirlerdeki vatandaşlarımızı trenlerle önce Romanya'ya götürecek ardından ülkemize getirecek bir çalışmanın da şu anda içindeyiz.
Tahliye talebinde bulunan dost ve kardeş ülke vatandaşlarına da her türlü desteği veriyoruz. Halen Ukrayna limanlarında bulunan Türk bayraklı gemilerimiz ile ülke topraklarındaki tırnaklarımızın durumlarını da yakından takip ediyoruz.
Bugüne kadar 5000 vatandaşımız Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir. Gelişmelere ve taleplere göre çeşitli kanallardan tahliye işlemlerini sürdüreceğiz. Montrö Sözleşmesi'nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetki krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Hep söylediğimiz gibi biz Ukrayna'nın egemenliğine siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız.
Rusya'nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.
İki ülke arasındaki krizin başından beri Avrupa'nın ve Amerika'nın sergilediği kararsız tutumu bilhassa 24 Şubat sabahından itibaren takınılan dirayetsiz tavrı ibretlik bir vaka olarak kayıtlarımıza aldık.
Gerçi bunlar bizim geçmişte kendi sınırlarımız tehdit altındayken zaten tecrübe ettiğimiz hususlardı. Ukrayna krizinde tekrar teyit etmiş olduk.
Tabii bu süreçte bizim için önemli olan kendi duruşumuzdur. Türkiye Birleşmiş Milletler NATO ve Avrupa Birliği başta olmak üzere içinde yer aldığı kurumlar ve ittifaklar çerçevesindeki sorumluluklarını bugüne kadar harfiyen yerine getirmiştir bundan sonra da yerine getirecektir.
Kendi milli çıkarlarımızdan elbette ödün vermeyeceğiz. Bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ne Ukrayna'dan ne Rusya'dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. Bunun için uğradığımız onca haksızlığa maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen siyasi ekonomik ve askeri haklarımızdan vazgeçmiyoruz.
Bunun için insani hassasiyetlerimizi diğer mülahazaları üzerinde tutuyor Suriye başta olmak üzere bölgemizin her köşesinden gelen onca sığınmacı tüm sıkıntılara rağmen barındırmaya devam ediyoruz.
Bunun için; Afrika'dan Güney Amerika tüm mazlum coğrafyalar ile ilişkilerimizi sıkı tutuyor bizden yardım isteyen desteğimizi ihtiyacı olan hiç kimseyi hiçbir toplumu hiçbir devleti yüzüstü bırakmıyoruz.
Türkiye'nin dış politika vizyonunun anlamını ve etkisini görmek için bu ülkeye dışarıdan bakabilme ferasetine sahip olmak gerekir. Yalanla iftira ile çarpıtma ile cehaletle belki günlük siyaset yürütülebilir ama Türkiye'nin ve Türk milletinin yüksek çıkarları anlaşılamaz savunulamaz. Bölgesinin ve dünyanın yükselen gücü Türkiye'nin 2023'e 2053 uzanan yolculuğuna en küçük bir katkısı olmayanlardan en azından milli meselelerde serinkanlı bir yaklaşım takıla bilmelerini bekliyoruz.
Milletimizin ihtiyacı ülkemizin istikametini 1990'lara döndürecek değil 2053'lere çevirecek bir değerlerdir yönetimlerdir programlardır. Ülkemizin son dönemdeki tüm sınamaları Karadeniz'in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türkiye artık siyasi ekonomik teknolojik askeri ve istihbarı altyapısıyla kendi politikalarını üretecek ve uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlet hiçbir ittifakın hiçbir işbirliğinin sağladığı avantajlardan vazgeçmedi kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.
İhtiyacımız olan tüm araç gereci üretebileceğimiz bir yapı kurana kadar durup dinlenmeden çalışacağız. Eğitimden sağlığa ulaşımdan enerjiye sanayiden tarıma kurduğumuz güçlü alt yapının sağladığı imkânlarla krizleri ülkemiz için fırsata dönüştürecek adımları atabilecek durumdayız.
Salgın döneminde bunu hep birlikte gördük. Gelişmiş ülkelerin eğitim sağlık sistemleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri çökerken biz hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine izin vermedik kaderine terk etmedik.
Küresel ekonomik salgın sürecinde yaşadığı sarsıntının ardından girdiği yeniden yapılanma döneminde ülkemizi öne çıkartarak bu gerçeği tekrar ispatladık. Başlattığımız ekonomik dönüşümün kur ve enflasyon üzerinde yol açtığı olumsuz etkilerine rağmen yatırım üretim istihdam ve ihracat ve cari üzerine bina ettiğimiz kendi modelimizi başarıyla uyguluyoruz.
Bu tabloya kriz ve felaket etiketiyle sunmaya çalışanlar aynı taktiği geçmişte de defalarca denemişlerdir. Ülkemizde gezi olaylarından beri yaşanan hiçbir hadisenin boğaz dinamiklerin ürünü olmadığı Türkiye'nin siyasi ve ekonomik yükselişinin önünü kesme amacı taşıdığı inkar edilemez bir gerçektir.
Tüm terör örgütleri sinsi bir planlama ve taktikle aynı gaye ile üzerimize sağlamıştır. Uzunca bir süredir maruz kaldığımız gizli açık nice ambargo tutsak sanayimizi teknolojimizi ihracatımızı ekonomimizi baltalama girişimi hep büyük ve Türkiye'nin ayağına çelme takma çabasından kaynaklanmaktadır.
Evet bedeller ödedik kayıplar verdik canımız acıdı yüreğimiz yandı ama hamdolsun asla yere kapaklanmadık. Hedeflerimizden şaşmadık Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle her engeli aştık her badilerin üstesinden gelecek her saldırıyı püskürttük her projemizi hayata geçirdik.
Şimdi artık nihai aşamaya geçmek üzereyiz. Bunun için biraz daha çalışmaya biraz daha üretmeye biraz daha serinkanlı gitmeye hepsinden önemlisi ülke ve milletçe biraz daha sabra ihtiyacımız var. İşte bugün açıklanan veriler ekonomi programımızın hamdolsun başarıyla yürüdüğünü gösteriyor.
İşte bugün açıklanan veriler ekonomi programımızın hamdolsun başarıyla yürüdüğüne işaret ediyor. Geçtiğimiz yılın son çeyreğine %9,1'lik ve yılın tamamını %11'lik bir büyümeyle kapattık. Böylece OCD ve Avrupa üyeleri arasında en yüksek büyüme oranını elde eden ülke olduk.
Dengeli ve istikrarlı büyüme çizgimi sayesinde yatırımlar ve istihdamdaki artış eğilimini de sürdürüyoruz. Nitekim istihdamda geçtiğimiz yıl bir önceki yıla göre 3,2 milyon yeni iş imkanı ortaya çıkartarak artan nüfusumuza ve işgücüne katılımda ki yükselişe rağmen işsizlik oranımızı yüzde 11,3'e gerilettik. Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil ettiğimiz gün artık bu millet önümüzdeki bir asrı kucaklayan yepyeni bir yol haritasına sahip olacaktır.
Yaşanan her hadiseyi bu anlayışla buna göre konumlandırılıyor buna göre politika belirliyoruz. Bu çerçevede salgın gibi sadece ülkemizin değil Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın krizi haline gelen enflasyon sorununu süratle çözmekte kararlıyız.
İnşallah yaz ayları ile birlikte milletimizi günlük hayatımızda sıkıntıya sokan enflasyon sorunu da önemli ölçüde kontrol altına almış olacağız.
Meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV'si %18'den % 8'e düşürülmüştür. Ayrıca meskenler 'deki düşük tarife sınırı da günlük 8 kilowatt saate aylık 240 kilowatt saate yükseltilmiştir. Böylece tüketimine göre faturalarda net %8 ile %14 oranında bir indirim sağlanmış olmaktadır.
Bir başka ifade ile maske abonelerinin yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesi temin edilmektedir. Ticarethane statüsündeki aboneleri de kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Ticarethane statüsündeki elektrik abonelerinin günlük 30 kilovat saate aylık 900 kilovat saate kadar tüketimi olan ilk dilimine %25 indirim uygulanacaktır.
Bu şekilde esnaf ve sanatkarlarımızın da yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesini sağlamış oluyoruz.
Sözlerime son vermeden önce birkaç hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Öğrencilere ve araştırmacılara TÜBİTAK'tan sağladığımız burslarda ciddi iyileştirmeler yapıyoruz. Lisans öğrencilerine verdiğimiz aylık 750 liralık bursu %67'lik artışla 1250 liraya çıkarıyoruz.
Aynı şekilde başarı performanslarına göre bundan böyle TÜBİTAK'tan yüksek lisans öğrencileri 3000 lira ile 4250 lira. Doktora öğrencileri 5500 ile 7500 lira doktora sonrası araştırmacılar ise 7500 ile 10 bin lira arası ne kadar aylık burs alabilecekler.
TÜBİTAK'tan gençlerimize bir müjdemiz daha var; Salgının ilk yılında kısaca star dediğimiz stajyer araştırmacı burs programını uygulamaya almıştık. Bu proje ile binlerce gencimizi TÜBİTAK tarafından uygulanan ya da desteklenen projelere dahil ederek onların daha öğrenciyken çok kıymetli tecrübeler edilmelerini sağladık. Star programını Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile Kültür ve Turizm Bakanlığımız da dahil ederek yeniden açıyoruz."
Hibya Haber Ajansı