Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Yeni Türkiye’nin sembollerinden olan Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda düzenlenen bu anlamlı sempozyumun ülkemiz ve demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından bir yargı tiyatrosuyla idama mahkum edilen ve darağacına gönderilen Adnan Menderes’i, Hasan Polatkan’ı ve Fatin Rüştü Zorlu’yu burada tekrar rahmetle, minnetle yad ediyorum. Rabbim ruhlarını şad, mekanlarını inşallah cennet eylesin.
Kim ne derse desin Yassıada mahkemelerinde türlü baskılara, insanı insanlığından utandıran hakaretlere ve işkenceye maruz kalan her üç devlet adamımız isimlerini milletimizin gönlüne şehit olarak, milli irade kahramanları olarak yazdırmışlardır.
Bu millet merhum Menderes ve arkadaşlarını her zaman şükranla ve biraz da idamlarına engel olamamanın mahcubiyetiyle hatırlayacaktır.
Sempozyumu gerçekleştirdiğimiz eski adıyla Yassıada’yı milletimizin adlandırmasıyla ‘Yaslıadayı’ verdikleri kararlarla demokrasimizin utanç adasına, hüzün adasına dönüştürenleri de bugün bir kez daha nefretle anıyoruz.
Üzerinden değil 64 sene, asırlar bile geçse darbecileri unutmayacağız ve affetmeyeceğiz.
Millet ve milli irade uğrunda bedel ödeyenleri nasıl minnetle yad ediyorsak, demokrasi cellatlarını da bir utanç kaynağı olarak daima hatırlayacağız.
27 Mayıs darbesi adım adım uygulanan bir provokasyonun sonucudur. 14 Mayıs 1950 seçimleriyle birlikte Türkiye’de yeni bir dönem başlamış, ilk kez milletin özgür iradesiyle bir parti iktidara gelmiştir. Demokrat Parti iktidarı, on yıllar süren tek parti dönemi sultası sonrasında millete umut vermiş, özgüven aşılamış, ülkemiz genelinde bir kalkınma hamlesinin başlamasının vesile olmuştu.
Merhum Adnan Menderes ve arkadaşları iktidar vazifesini üstlendikleri on yıl boyunca Türkiye’ye gerçekten çok büyük hizmetler yapmış, çok büyük eserler kazandırmışlardı.
Nasıl darbeye bir günde karar verilmemişse Yassıada mahkemelerinde yaşanan hiçbir sahne ve alınan hiçbir karar da tesadüf değildir. Darbeciler ve 28 Mayıs rejiminin ağababaları tarafından burası özellikle seçilmiştir.
Pusulası millete ve demokrasiye ayarlı sivil siyaset için Yassıada’nın bir ibret kaynağı olması arzulanmıştır. Ülkenin cumhurbaşkanına, başbakanına, bakanlarına, komutanlarına, milletvekilleri ve bürokratlarına karşı sergilenen küstahlıkların merhum Menderes’in nezaketini korumasına rağmen mahkeme heyetinin kendisini sürekli azarlamasının, istiklal harbimizin kahramanlarından olan cumhurbaşkanının intiharın eşiğine kadar getirilmesinin, daha bunun gibi nice nobranlığın, vicdansızlığın, insanlığın gözünün içine sokulmasının en önemli sebebi işte budur.
Yassıada’da sadece Menderes ve yol arkadaşları değil aynı zamanda 14 Mayıs yargılanmış demokrasimiz, milletin ihtilali yargılanmıştır. Menderes ve arkadaşlarının şahsında önce mahkum edilen, sonra idam edilen bizatihi milletin özgür iradesidir.
Yassıda üzerinden milli iradeye had bildirmek isteyen yapılar maalesef bunda önemli ölçüde muvaffak da oldular. Türk siyaseti, uzun yıllar boyunca kargaşa, istikrarsızlık ve özgüvensizlik girdabından bir türlü kurtulamadı. 27 Mayıs’ın karanlık gölgesi her on yılda bir tekrarlanan darbelerle mili iradenin peşini bırakmadı.
27 Mayıs öncesi kurulan Darbe Mekaniğinin 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat müdahalesinde de harfiyen işletildiğini gördük.
Saldırılar karşısında asla geri adım atmadık. Milletin tertemiz iradesine leke sürdürmedik. Sokak olaylarıyla ülkemizin karıştırılamayacağını, terör örgütleriyle siyasetin dizayn edilemeyeceğini, fezlekeler ve iddianamelerle siyasete operasyon çekilemeyeceğini; tankla, tüfekle, uçakla milli iradenin teslim alınamayacağını içerdeki ve dışardaki tüm vesayet heveslilerine çok net biçimde gösterdik.
Anayasa değişiklikleriyle demokrasimizin gücüne güç kattık. Hak ve hürriyetler alanında hayata geçirdiğimiz tarihi nitelikteki reformlarla demokrasimizin standartlarını yükselttik.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerek milli iradenin hakimiyetini perçinledik. Darbecilerin yargılanmasının yanı sıra 27 Mayıs mağdurlarının zararlarını tazmin ederek bu ülkede darbe suçunun cezasız kalmayacağını, yapanın yanına asla kar kalmayacağını ortaya koyduk.
Yassıada’yı Demokrasi ve Özgürlük Adası’na çevirerek Menderes ve arkadaşlarının muhterem hatıralarına sahip çıktık.
Türkiye’de demokrasi mücadelesi, tüm bu tehditlere, saldırılara, korkutmalara ve müdahalelere rağmen kararlılıkla ilerlemiştir. Milli iradenin ülkemizde elde ettiği eşsiz kazanımların gerisinde statükoya karşı yürütülen işte böyle çetin mücadeleler vardır. Rabbime bizi milletimize karşı mahcup etmediği, sandığa itibarını tekrar kazandırmayı nasip ettiği için sonsuz hamd ediyorum.
Bu ülkede artık darbeler ve muhtıralar dönemi kapanmıştır. Bu ülkede suyu bulandırıp, bulanık suda demokrasiyi avlama dönemleri artık geride kalmıştır. Bu ülkede fezlekeler, iddianameler, tetikçiler ve terör örgütleri üzerinden siyaset mühendisliği yapıldığı günler sona ermiştir.
Türkiye’de iktidara gelmenin, hükümet etmenin bir tane yolu vardır. O da milletin aziz iradesinin özgürce tecelli ettiği sandıktır. Sandık dışında yol arayanlar, sandık dışında farklı odaklardan medet umanlar bu ülkede artık başarılı olamazlar, hedeflerine ulaşamazlar.
Demokrasimize ve milli iradeye kimsenin pusu kurmasına izin vermeyiz. Her kim kanunun ve hukukun dışına çıkarsa karşısında bizi, milletimizi ve tüm kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletini bulur ve bulacaktır.
Türkiye’de egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Milli iradenin üstünde hiçbir güç tanımıyoruz. Bunun da gereğini her alanda yapıyoruz ve yapacağız. Yeni anayasayla tüm bu kazanımları daha da öteye taşımayı hedefliyoruz.
Yeni anayasaya ülkemizin niçin lüzum duyduğunu, yeni anayasayla neyi murat ettiğimizi, niyetimizin ve amacımızın ne olduğunu farklı vesilelerle kamuoyumuzla paylaştık.
Malumunuz olduğu üzere anayasa, normalar hiyerarşisinin tepesinde yer alır. Bu yönüyle devleti, devlet organlarını ve bu organların birbiriyle olan münasebetlerini tayin ve tespit eder.
1921 ve 1924 Anayasalarını bir yan bırakırsak bütün anayasalarımız, vesayetçilerin direktifiyle yapıldı ve halka empoze edildi. Elbette her iki anayasa, sandıkta milletten evet oyu aldı. Fakat hem 1961 Anayasası’nın hem de 1982 Anayasası’nın hazırlanma ve onay sürecinde milletin iradesi serbest biçimde tecelli etmedi.
Milletimiz evet oyunu bu iki anayasanın kendisine getirdiklerinden ziyade darbecilerin ülkenin başından bir an önce gitmesi için vermiştir.
Anayasalarımız içinde vesayetin en fazla nüfuz ettiği 1961 Anayasası’dır. Her ne kadar belli ideolojik çevreler 1961 Anayasası’nı en özgürlükçü olarak pazarlasalar da esas itibarıyla 27 Mayıs rejimini kurumsallaştırmıştır.
Bizim dönemimizdekiler dahil 1982 Anayasası’nda yapılan 20’den fazla değişiklikle bu gömleğin iplerinin biraz olsun gevşetilmesini sağladık. Anayasa değişiklikleriyle hem 367 ucubesi gibi milli iradeyi boğma teşebbüslerinin tekerrür etmesinin önüne geçtik hem de demokrasimize ve milletimize rahat aldıracak önemli adımlar attık. Ancak bunların yeterli olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Onca değişikliğe rağmen mevcut anayasanın dilinden ruhuna kadar birçok asli unsurunun problemli olduğunu herkes kabul ediyor. Türkiye’nin mevcut darbe anayasasına mahkum edilmesi demokrasimizin rüştüne dair şüpheleri besliyor, siyaset kurumuna olan güveni zedeliyor, elitlerin ve vesayet yanlılarının halka rağmen halkçılık iştahını diri tutuyor.
Gelinen noktada artık bazı gerçekleri kabullenmemiz gerekiyor. Çerçevesini darbecilerin çizdiği, dili sorunlu, dili mutabakattan ziyade elitlerin uzlaşısını yansıtan mevcut anayasamızla yola devam edemeyiz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının darbe anayasasıyla geçirilmesi zaten siyaset kurumu adına büyük bir mahcubiyet kaynağıdır.
Bugün Türk demokrasisi yeni ve sivil anayasa yapma eşiğini aşacak güce, kudrete, olgunluğa fazlasıyla sahiptir.
Bugüne kadar 36 binden fazla Filistinli kardeşimizi şehit eden soykırımcı caniler, dün de güvenli bölge ilan ettikleri Refah’ta bulunan bir mülteci kampındaki sivillerin üzerinde füze ve bomba yağdırmışlardır. Uluslararası Adalet Divanı’nın saldırıları durdurma çağrısının ardından gerçekleşen bu katliam terör devletinin kanlı ve kalleş yüzünü bir kez daha ifşa etmiştir.
Netanyahu ve cinayet şebekesi Filistinli halkının kahramanca direnişini kıramadıkça, ülkesinde iyice köşeye sıkışmakta daha fazla kan dökerek siyasi ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Ama bunun hiçbir fayda sağlamadığını pek yakında görecektir.”
Hibya Haber Ajansı