PKK (PYD), Suriye sınırları içinde kimin ne planı varsa onun yanında yer almaktan kaçınmadı. Esad’a karşı ABD ve DEAŞ’ın ABD’ye karşı Esad ve Rusya’nın yanında yer alan PYD, İran içindeki varlığını sürdürebilmek adına da İran ve Hizbullah ile karşı karşıya gelmedi. Âdeta bukalemun siyaseti güden örgüt, DEAŞ’ın miadını doldurması ile yeni bir strateji arayışında. Zira, DEAŞ’a karşı mücadele ediyor argümanı ile dünyaya sunulan PYD, yeni süreçte hem müttefiki olduğu ülkelerin kendi yerine ikame edeceği seküler yapı sebebiyle yok sayılacak hem de Suriye’deki enerji sahalarını ele geçirdiği için İran, Rusya ve Suriye’nin hedefinde olacak.
Nitekim 22 Kasım’da Soçi’de Türkiye, Rusya ve İran tarafından masaya yatırılacak olan Suriye’deki çözüm denkleminde PYD’nin de sonu görünüyor. Zira bundan sonraki süreç askerî seçeneklerden çok siyasi olarak ilerleyecek. Suriye’nin bölünmesine karşı olan bu kadar ülke varken bölücülük yapmak üzere istihdam edilen, kısacası ülkenin yıkımında rol alan PYD’nin yeniden imar aşamasında herhangi bir rolü görünmüyor.
VİETNAM SENDROMU
PKK’nın tabela değiştirmiş hâli olarak Suriye’de varlığını sürdüren PYD/YPG’nin sahadan çekilmemesi durumunda ikinci bir Vietnam olayının yaşanılması kaçınılmaz görünüyor. Zira, Suriye üzerinde mezhep, askerî ortaklık, komşuluk, stratejik ve jeopolitik hesapları olan Rusya, İran, Lübnan, Ürdün, Türkiye ve Irak ile ABD ve İsrail’in müdahil olacağı büyük bir gerginlik akabinde de bir savaş kaçınılmaz görünüyor. Tıpkı Vietnam’da olduğu gibi... Zira Kürtleri korumak üzere bölgeye giren ve Kürtlerden başka kim varsa iş birliği yapmaktan kaçınmayan PYD, birçok Kürt muhalifin öldürülmesi, sürgün edilmesi, bölgedeki muhafazakâr Kürtlerin bastırılması eylemlerinin de bizzat faili durumunda. Bu da başta Kürtler olmak üzere, Suriye’deki farklı etnik grupların 7 yıl boyunca biriktirdiği öfkeyi her an patlatabilir.
ESAD-PKK SAVAŞI KAPIDA
Irak ve Suriye’de DEAŞ, hâkimiyetini neredeyse tamamen kaybederken, muhtemel bir Esad-PKK savaşı da konuşulmaya başladı. DEAŞ’ın Suriye’deki son kalesinin de düşüşüyle İran ve Rusya destekli Beşar Esad rejiminin, en temel rakiplerinden olan ABD destekli PYD/PKK’nın elindeki geniş petrol sahalarına ve stratejik bölgelere ilerleyeceği düşünülüyor. PYD hâlihazırda ülkenin kuzeyinde ve doğusunda geniş bölgeleri elinde bulunduruyor. Petrol sahalarının çoğunun PKK’nın kontrolünde olması yeni bir çatışmayı körükleyebilir.
İran bir süre önce, ABD destekli PYD güçlerinin eline geçen Rakka şehrinin yeniden rejim tarafından ele geçirileceğine yönelik bir tehditte bulunmuştu. Rakka’nın yanı sıra PYD’nin elinde Suriye’nin oldukça zengin petrol ve doğalgaz yatakları da bulunuyor. Bu da muhtemel bir çatışma riskini doruğa çıkarıyor.
İRAN EKTİĞİNİ BİÇER
Savaş boyunca her ay 2 milyon varil petrolü Suriye’ye gönderen İran, bunun ekonomik karşılığını almak için mücadele etmekten geri durmayacak. Petrol zengini bölgelerin yeniden ele geçirilmesi, İran’ın yatırımları açısından hayati öneme sahip. Şam ve Tahran arasında Ocak 2017’de yapılan ekonomik anlaşmalardan birinde Şam’ın, Tahran’a gaz ve deniz petrol tesisleri inşa etmesi için 10 km²’lik alan tahsis ettiği biliniyor. Bu bölgelerin PYD’den temizlenmesi kaçınılmaz. İran, rafineri ve petrokimya endüstrilerindeki tecrübesi sayesinde Suriye’de savaş sonrasında bu alanlara yatırımlar yapma amacında.
İran’ın yatırımları petrolle sınırlı değil. İran şirketleri, şu anda 660 milyon değerindeki elektrik santralleri projeleri için Suriye’de yoğun çalışmalar yürütüyor. Hatta İran’ın hedefleri arasında üretilen elektriğin Irak ve Lübnan’a satılması da var. Dolayısıyla bu güzergâhta ayağına takılacak PYD gibi yapıları istemiyor.
RUSYA VERDİĞİNİ ALIR
İran’ın yanı sıra Rusya da kalkınma, inşaat ve istihdam için görüşmelerini sürdürüyor. Suriye’de askerî üsleri bulunan ve Esad’ın yıkılmaması için büyük çaba gösteren Rusya da bu emeklerinin karşılığını almak için harekete geçti. Humus’un doğu kırsalındaki en büyük fosfat madenlerini uzun süredir koruyor. Ruslar aynı sahada yıllık 1,3 milyar metreküp miktarındaki gazı işlemek için ikinci bir santral inşa etmek üzere anlaşmalar yaptı. Rus “Euro Polis” şirketi Suriye Maden Enerjisi ve Petrol Bakanlığıyla petrol üretiminin çeyreğini alma karşılığında “petrol kuyu ve tesislerini içeren bölgelerin kurtarılması ve korunması” üzerine de bir anlaşma imzaladı.
İran’ın “Şii hilali” projesi ise Suriye’nin gelecek şekillenmesinde önemli bir etken. Yemen’den başlayıp, Irak, Suriye ve Lübnan’dan Akdeniz’e kadar uzanan bölgede demografik yapıyı koruma-uygun hâle getirme adına ciddi hamleler yapan İran’ın başta Şam olmak üzere birçok şehirden yer satın aldığı biliniyor.
TÜRKİYE KİLİT ROLDE
Suriye’de yıkılan şehirlerin yeniden imarı, enerji ve telekomünikasyon gibi önemli; madencilik ve ziraat gibi daha az önemli sektörlerin altyapılarına yatırımlar yapmak üzere Çin gibi büyükaktörler de sahaya girecek. Dolayısıyla bu da bölgede yeni bir satranç oyununu gündeme getirecek.
Suriye’de bütün bunlar yaşanırken en büyük faktör şüphesiz ki 911 kilometre sınıra sahip Türkiye olacak. Hem terör tehdidi hem mülteci yükü Türkiye’nin önümüzdeki süreçte anahtar rol üstlenmesine sebep olacak.
Soçi’de 21-22 Kasım’da masaya yatırılacak olan Suriye konusunda çıkacak karar ABD’yi de daha ciddi hesaplar yapmaya zorlayacak. ABD, Suriye konusunda Türkiye’yi bir müttefik, NATO üyesi bir ülke olarak mı görecek? Yoksa PKK’nın düşmanı; Rusya’nın dostu, Suriye, İran ve Irak’ın komşusu hatta rakip olarak mı görecek? Bunu ilerleyen günler gösterecek.
Fakat net olan bir şey var ki o da bölgede 14 üs kuran, 3.500 tır dolusu silah ve mühimmatı bölgeye sevk eden ABD, yeni dönemde PYD/YPG yerine farklı bir yapı ikame etmenin ve ortaya çıkacak pastadan kavga etmeden pay almanın yollarını arayacak.
"DEAŞ bahanesiyle bölgede istihdam edilen PYD/YPG; savaşın başladığı günden bu yana Suriye’ye destek veren ya da karşı olan ülkelerin menfaatleriyle de ters düşen bir duruma geldi. Artık enerji ve imar paylaşımı gündemde. Dolayısıyla bu hesaplarda PYD’ye yer yok!"
PYD YIKIM EKİBİNDEYDİ YAPIM İÇİN BAŞKALARI GELECEK
ABD’den gözdağı mı?
Bu arada Rusya’nın düzenleyeceği Suriye’deki hükûmet yanlısı ve karşıtı çeşitli etnik grupları bir araya getireceği ABD’nin olmadığı kongreye PYD’nin katılmasının tartışıldığı bir ortamda DEAŞ mensuplarının, üstelik de bu yapıyla mücadele etmek üzere kurulan YPG eliyle tahliye edildiği görüntülerin dünyaya servis edilmesi “ABD’de mi PYD’yi saf dışı bırakıyor?” sorusunu akıllara getirdi.
Baba Mirası
BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ
PKK’nın Suriye sevdasının temelleri Hafız Esad-Öcalan dostluğuna dayanıyor. PKK, 1978-1999 arasında Esad tarafından Suriye’de ağırlanmış, örgütün eğitim kampları bu ülkenin himayesinde kurulmuştu. Hatta o dönemler Suriye-Türkiye arasındaki gerilimde örgütün militanları Türkiye’ye yönelik birçok operasyonda kullanılmıştı. Esad rejiminin silah ve finansal destek verdiği, Suriye muhaberatının kontrolündeki PKK, Suriye’deki Kürt varlığını inkâr noktasına kadar gelmişti. 1984 yılında Türkiye’ye yönelik saldırılarda, binlerce Kürt genci kullanılmıştı. Türkiye, Hafız Esad’a “ya Öcalan’dan vazgeç ya da savaşı göze al” uyarısı yapınca 1998’de Suriye, Öcalan’ı ülkeden çıkarmak zorunda kalmış ve Kenya’da tutuklanarak 1999’da Türkiye’ye iade edilmişti. Ardından Hafız Esad’ın ölümü ve yerine geçen oğul Beşar’ın iktidarı sırasında Türkiye-Suriye ilişkileri normalleşmeye başlamıştı.
PKK REJİME KARŞI
Ta ki, 2011’de başlayan Suriye ayaklanmasına kadar. Türkiye’nin demokratik çözüm önerilerine kulak tıkayan Esad, ayaklanmayı silahla bastırmaya çalışınca ülke karıştı. PKK’nın Suriye kolu olarak 2003’te kurulan Kürt Marksist isyancı grubu olan PYD’de de rejim karşıtı ayaklanmaya destek verdi. Hatta direnişe katılmak üzere silahlı kanat YPG bu dönemde kuruldu. PYD/YPG Kürtlere, son 50 yıldır uğradıkları zulmün hesabını sormayı vadediyordu. Kamışlı’daki aileleri ziyaret eden örgüt, onlarca isyancı Kürt’ü katleden ve binlercesinin yerini değiştiren Esad rejiminden intikam almanın zamanının geldiğini söylüyordu. Öyle ki, Esad karşıtı aktivistler; Abdulrazak Eid, Haytham Manna, Fayez Sara, Hassan Abdul Azim ve Yassin al-Haj Saleh gibi muhalefet liderlerinin röportajları PKK’nın RojTV kanalından eksik olmuyordu. 2011 yılı Nisan’ına gelindiğinde PYD/YPG bağlantılı aktivistler tutuklandı, işkence gördü ve öldürüldü. PYD lideri Salih Müslim de yurt dışına sürgün edildi.
KARAYILAN’A KARŞILIK SURİYE
Ancak PKK her zamanki gibi yine bukalemun siyasetine sarıldı. Türkiye’nin isteği üzerine 2011 yılında İran’da yakalanan PKK lideri Murat Karayılan. Türkiye’ye iade aşamasındayken İran, Öcalan ile bir anlaşma yaptı. Ateşkes, PJAK’ın İran’dan çekilmesi ve Esad’a destek karşılığında Karayılan serbest kalacaktı. Karayılan serbest bırakıldı ve PJAK İran’dan Türkiye’ye çekildi. 6 Nisan 2011 günü Öcalan, avukatına Esad rejimine iletmek üzere bir mesaj gönderdi. Öcalan, Esad’ın Kürt örgütleriyle iş birliği yapmasını isteyerek “PYD orada ve eğer Esad, Kürtlere kendi meselelerini yönetme şansı verir kimlikleri tanınırsa onları destekleyeceğiz” notunu iletti. 13 Nisan 2011 günü bir not daha iletildi: Eğer rejim, geçici adımlar atar ve oyalayıcı bir siyasi yaklaşım izlerse, Arap muhaliflerin yanında oluruz.
PKK-ESAD ANLAŞMASI
2000 yılında Suriye’deki PKK kamplarını kapatıp, örgüt mensuplarını Türkiye’ye teslim eden Esad, bu teklife olumlu cevap verince, Nisan 2011’de Kandil’den 1.000 PKK’lı Suriye’ye gönderildi. Mart 2012’de, 2.000 kişi daha. Temmuz 2012’de ise rejim PYD’nin olduğu bölgelerden; Kobani, Amuda ve Afrin’den bütün kuvvetlerini geri çekti. PYD bu anlaşmayı gizleyerek, rejim ile mücadelede birçok alanın özgürleştirildiği yalanını yaydı. Bunu yaparken de Kürt bölgelerinde yapılan rejim karşıtı gösterileri bastırıyordu. Hatta Esad karşıtı aktivistler suikastlara uğruyordu. Kürt muhalefet lideri Mişel Temo, aşiret lideri Abdullah Bedro, Dr. Serzad Hac Resid bu süreçte suikasta kurban gitti. Keyfî tutuklamalar, medyaya yayın yasakları hepsi bu dönemde yaşandı.
YALANCI KAHRAMAN
Eylül 2014’te ise PYD/YPG için artık uluslararası arenaya çıkma fırsatı doğdu. Kobani’ye giren laboratuvar örgüt DEAŞ, YPG tarafından püskürtüldü (!) Obama yönetimi, YPG’yi bölgedeki müttefiki olarak gördüğünü açıklayınca, birçok istihbaratçı, paralı asker de sözde özgürlük mücadelesi veren bu yapıya dâhil oldu. Dünya medyası onları kahraman olarak sunuyor, sempati uyandıracak fotoğraflar servis ediyordu. PYD/YPG, Ruslar ve ABD’liler arasında paylaşılamayan müttefik olmuştu. DEAŞ’la mücadele ediyor görüntüsü altında mühimmat, lojistik destek verilen PYD, Türkiye sınırındaki sözde kantonları birleştirmeye kalkınca Türkiye’nin sert darbesi ile karşılaştı. Menbiç’te hezimete uğrayan, Afrin ve Kobani’de de göz açtırılmayan YPG, ABD’nin aleni himayesine girdi. Bölgeyi DEAŞ’tan temizlemek adı altında demografik yapıyı değiştiren PYD/YPG’nin yalancı kahramanlığı, Rakka’daki DEAŞ’lıları tahliye ederken yakalanmasıyla son buldu.
Yalanların açığa çıkmak gibi bir alışkanlığı var.