Cumhuriyetin çeyrek asrı bile dolmadan, İngiliz arşivlerinden çıkan belgelerle yüzleştiğimizde görürüz ki, bizim tarih diye bellettiğimiz nice satır aslında başkalarının kaleminden dökülen satırlardır. Tarih yazmak kadar, yazılanı silmek de siyasetin ta kendisidir. Bunu en iyi, hiç kuşkusuz, İngilizler bilir.
1971 yılındayız. Ankara’dan gelen bir talimat: “Kürtlerin kökenine dair araştırma yapılsın.” Talimatı alan kişi, bir bürokrat ya da akademisyen değil; hakikatin peşinde bir kalem erbabı. Kendisinden istenen, İsmet Paşa’nın Lozan’daki iddiasını teyit etmesidir. Paşa, Musul için ısrar ederken, orada yaşayan Kürtlerin “Turan” soyundan geldiklerini ileri sürmüştür. Elindeki en büyük dayanak da… Buyurun, şaşırmaya hazır olun: Encyclopedia Britannica.
Britannica mı? Evet. Yani Batı’nın bilgi mabedi. 1923’teki Lozan tutanaklarında geçen şu cümleyi okuyunca insan önce kaşlarını kaldırıyor: “Kürt halkının İran kökenli olduğu öne sürülmüştür; oysa bu iddiayı, Kürtlerin Turan kökenli olduğunu kabul eden, Encyclopedia Britannica yalanlamaktadır.”
İşte mesele de burada başlıyor.
Kimdi bu Britannica’ya o maddeyi yazan? Nereden almıştı bu bilgileri? Ve daha mühimi: Britannica neden bir süre sonra fikrini değiştirmişti?
Merakla arşivlerin tozu indiriliyor. Karşımıza çıkan isim tanıdık bir figür: Sir Henry Creswicke Rawlinson. Asker, diplomat, arkeolog. Mezopotamya’nın taşlarına kazınmış çivi yazılarını çözen bir adam. Kürtlerin soyunu Asur belgelerine dayanarak “Turanî” sayan bir İngiliz. Kaleme aldığı “Kürdistan” maddesi Britannica’nın 9. ve 11. edisyonlarında yer almış. Yani 1875’ten 1911’e kadar İngiliz ansiklopedisi, Kürtleri “Turanlı” saymış.
Peki sonra? Sonra birden bire, 1911’den itibaren Britannica’nın satırları değişmiş. Kürtler artık “İranî” kökenli.
İnsanın aklına Orwell geliyor, değil mi? 1984’teki meşhur replik: “Geçmişi kontrol eden, geleceği kontrol eder.” Büyük Ağabey’in emriyle dün dost olan bugün düşman, dün “Turanlı” olan bugün “İranlı” yapılabilir. Yeter ki devletin politikası değişsin.
Evet, değişmiştir. İngiltere, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünden vazgeçmiş, parçala-böl-yönet politikasıyla Mezopotamya’ya yönelmiştir. Kürtlerin “Turanlı” olması Türkiye lehine bir argümandı. Ama İngiltere artık Türkiye’nin değil, Irak’taki kukla yapının yanında durmak istiyordu. O hâlde Kürtlerin “İranlı” yapılması, yeni sınırlar ve yeni haklar için bir zemin oluşturacaktı. Ve öyle oldu.
Bütün bu tabloyu 1971’de, Londra’da, arşivler açıldığında daha net gördük. O dönem İngiliz belgeleri, 1920’ler ve 30’lara kadar açılmıştı. Atatürk’e dair, Şeyh Said isyanlarına dair, doğunun kımıldayan fay hatlarına dair pek çok evrak gün yüzüne çıkmıştı. İşte o belgelerle bir kitap hazırlandı: İngiliz Belgeleriyle Türkiye’de Kürt Sorunu.
Yani mesele, sadece tarihî bir tez değil; bir istihbarat ve diplomasi meselesi. Batı’nın ansiklopedisiyle başlattığı anlatı, arşivleriyle devam ettirilmiş, nihayetinde sahadaki ayaklanmalarla perçinlenmiştir.
Ve şimdi soruyoruz:
Kürtler ne zaman İranlı oldular?
Cevap, arşivlerde değil; politikanın kendisindedir.
Tarihi tarihten değil, niyetten okumak gerekir. Hele ki kalemi elinde tutan İngiliz ise...