Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Çeşmeli Mahallesi’nde yaklaşık 200 yıllık aile bahçesinde hem organik turunçgil yetiştiren hem de araştırmacı kimliğiyle yeni tatlar oluşturan, üç çocuk annesi 57 yaşındaki Ziraat Yüksek Mühendisi Huriye Yıldız Kara, kompost gübre uzmanı kimliğiyle de solucan gübresi yapıyor. Tarım alanında ar-ge çalışmaları yapan, konferanslar veren, öğrencilere ve ev kadınlarına kompost gübre yapımını öğreten, üniversite öğrencilerinin bir hafta-10 gün Çeşmeli’deki evinde kalarak, bahçesinde bizzat araştırma yaptıkları, konuya ilgi duyan herkesle bilgilerini paylaşan Kara, Hindistan ve Avrupa’nın tamamında organik çiftliklerde birçok çalışması olan çok yönlü biri. Akdeniz florası üzerine doktora yapan Kara, Tarım, Hayvancılık ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde organik tarım konusunda da 10 yıl ders verdi.
Erdemli’deki Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü'nden emekli olduktan sonra kendisini tamamen bahçesinde yaptığı araştırmalara adayan Kara, özellikle kompost gübre alanında gerçekleştirdiği ar-ge çalışmaları ile solucan gübresi üretiyor. Bahçesinde solucanlar için atıklardan doğal bir yaşam alanı oluşturan Kara, her türlü atığı değerlendirdiği bu alanı aynı zamanda ar-ge çalışmaları için kullanıyor. “Kompost Ana” olarak adlandırılan Kara, solucanın önemini ve gübrenin yapılışını İHA’ya anlattı.
“Atıklarımızdan sağlıklı bir şekilde kurtulmayı sağlıyor”
Doğada var olan bir olguyu tarıma ve kentlere de taşımak gerektiğini belirten Kara, solucan gübresinin hem kent insanına hem de tarıma çok güzel çözümler getirdiğini ifade ederek, “Aynı zamanda da atıklarımızdan sağlıklı bir şekilde kurtulmayı sağlıyor. Solucan gübresinin en ideal yetişme ortamı sığır gübresidir. Solucanlar aynı zamanda evsel atıklara son derece rahat adapte olabiliyorlar ve taze atıkları hızlı bir şekilde gübreye dönüştürüyorlar. Çok hızlı çoğaldıkları ve çok fazla çalıştıkları için arıların bal yapması gibi bunlar da gübrelerini hep birlikte yoğun bir nüfusla hızlı bir şekilde yapabiliyorlar” diye konuştu.
Solucanları bilimsel adları yerine kendi verdiği adlarla anlatan ve üst döküntü yiyen ‘eisenia fetida’ya esencan, ortadaki karıştırıcılar olan ‘endojeik’ türlere ortacan, alttaki toprak içinde çalışıp tünel kazan ‘anesik’ türlere de zorlucan diyen Kara, çocuklara eğitim verirken bu adlarla şarkılar söyleyerek çok eğlendiklerini anlattı. Solucan kompostunun kent yaşamına, kent bahçeciliğine, balkon bahçeciliğine çok uygun olduğunu vurgulayan Kara, “Çünkü toprağa uygun bakteri ve mantarlar çalışıyor. Solucan başka türlü yaşayamaz. Önden onlar bir işlem yapıyor, arkasından esencan dediğimiz üst döküntü yiyen solucanlar devreye giriyor” şeklinde konuştu.
“Solucansız bir dünya bitmiş demektir. Bunlar siyah altındır”
Kara, kent hayatında, kent bostancılığında, balkonda sağlıklı ürünler elde edebilmek için, ayrıca fidancılık ve tohum ekiminde de solucan gübresinin ‘siyah altın’ değerinde çok garantili bir ürün olduğunun altını çizdi.
“Solucansız bir dünya bitmiş demektir. Bunlar siyah altındır” diyen Kara, şöyle devam etti:
“Hem atıklarımızı değerlendiriyoruz hem de çok sağlıklı, çok değerli, çabuk faydalanılabilecek bir ürün. Bitkinin anlık ihtiyacını karşılıyor, yavaş salınım özelliği de veriyor. Bu kadar yoğun tarım yaptığımız için solucan gübresinin de ayrı bir önemi oluyor sera yetiştiriciliği, fidancılık, çiçekçilik gibi alanlarda. Kendiniz bile bu kompost gübreyi yapabiliyorsunuz. Başkalarına göre kurtulmak istenen bir atık, bana göre bir madde ve bunun bir şekilde değerlenmesi gerekiyor. Ana amaç, bir an önce toprağın hakkını toprağa döndürmek, bu atığı bir baş belası olmaktan kurtarıp bir hammaddeye dönüştürebilmek. Bunun sonucunda aynı zamanda çok değerli bir gübre alıyoruz. Burada tüm amaçlar birbirini bütünleyerek, insanın, doğanın ve tarımın yaşayabileceği sağlıklı bir yerküreye yol açar.”
Bir solucan kutusunda uygun atıklar verilirse 1-3 ay arasında gübre oluştuğu bilgisini veren Kara, “Evsel atıklar içinde yumurta kabukları, ayçiçeği, kabak çekirdeği, fındık, ceviz kabukları en sona kalırlar yığında, çünkü solucan sudan oluşan nazik bir hayvan. Yağa ve tuza hassastırlar. Bir anda çok taşıyamayacakları kadar yük yüklememek gerekir. Günde en fazla bir gram atık tüketebiliyor. Ben evdeki bir kutuya 100 tane solucan koymuşsam, bu en iyi ihtimalle 100 gram atık tüketecekler demektir. Bunun içine salatalık, karpuz, kavun kabukları, kuru ot her şeyi koyabiliyorsunuz ama yağlı ve tuzlu olanlarla narenciye, zeytin suyu gibi keskin malzemelerde küçük kutulara girmemesine dikkat etmek lazım” ifadelerini kullandı.
“Solucanlar ve birlikte çalıştıkları bakteri ve mantarlar olmasa dünya kokudan ve pislikten geçilmez. Bizim pisliğimizi onlar kaldırıyorlar”
Solucanların dünyada şu ana kadar tespit edilebilen 4 binin üzerinde türü olduğuna dikkat çeken Kara, “Solucan bizim her türlü organik atığımızı üst döküntülerde, üst döküntülerdekini aşağı geçiren orta bölgede ve toprağın içerisinde bitkilerin köklerine uygun bir sistem meydana getirmede çok önemli rol oynayan bir hayvan. Dolayısıyla solucanlar olmasa ve tabi ki, onların birlikte çalıştıkları gözle göremediğimiz bakteri ve mantarlar olmasa dünya kokudan ve pislikten geçilmez. Bizim pisliğimizi onlar kaldırıyorlar. Tuvalet kağıdından da solucan besini yapabilirsin. Mesela kartonu çok severler. Önemli olan sürdürülebilir malzemeyle atık değerlendirmeyi hedef alarak yapabilmemiz. Bu atıkları hammadde olarak kullandığımız zaman bize yakıt da gübre de sağlayan bir şey. Solucanlar bu işi bir sistem içerisinde adapte olarak yapabildikleri için çok şanslıyız. Doğada zaten yapıyorlar ama bizimle birlikte de rahat çalışabilen solucanlar mevcut. Yani solucan olmazsa nasıl ki, arılar olmazsa yaşam bitmiş demektir, solucanlar da bittiği zaman yaşam bitmiş olacak. O yüzden ne kadar katkı sağlayabilirsen kendimizden ve en yakın çevremizden başlayarak, yani balkonumuzda hem atığımızı değerlendirerek hem de güzel bir domates, biber, teremizi, yeşil soğanımızı, maydanozumuzu yetiştirmenin, elimizle koparmanın tadına varacağız. Bir ucundan tutarak çocuklarımız, geleceğimiz için daha yaşanabilir bir dünyaya adım atmanın, insan ihtiyaçlarını toprağın, suyun, diğer canlıların hakkına riayet ederek yapmakla esasen çok daha refah içinde yaşayabileceğimizi, çok daha güvenli, huzurlu, keyifli bir dünya süreceğimizi, daha lezzetli gıdalarla şifayı ve lezzeti aynı anda alabileceğimizi deneyimleyebiliriz” dedi.